Sabah saat 06.30, Atatürk Havalimanı. Güvenlik sırasındayım. Bir an önce güvenliği geçip bir kafeye oturmak ve üzerinde seyahat günlüğüme not düşmek istiyorum. Ama ne mümkün... Ancak uçağa binerken hem de ayakta defterime küçük bir not düşebiliyorum: “Güneydoğu’da düzenlenen ilk kitap fuarı için Diyarbakır’a gidiyorum. Bir ilke tanıklık edeceğim.” Uçak elbette yazar ve yayıncılarla dolu... Hemen hepimizin aklında aynı sorular var: Fuar nasıl olacak? Diyarbakırlılar ilgi gösterecek mi? Bölgeye Türkçe edebiyatla gitmek mantıklı mı?
İlk gün moraller yerlerde... Fuar alanı bomboş... Hem de Belediye Başkanı Osman Baydemir’in açılış konuşmasına, fuara verdiği desteğe rağmen. Ancak ertesi gün öğreniyoruz ki, finaller varmış, öğrenciler gelememiş. Birkaç gün sonra, fuarın şehirde iyice duyulmasıyla da katılımcı sayısı artmaya başlıyor. Ama kitap satışları yine de düşük. Çünkü halk fakir hem de çok! Mesela iştahla okuduğu bir kitabı, 5 TL gibi düşük bir rakama rağmen geri koymak zorunda kalan öyle çok kişi gördüm ki! Ama yine de Diyarbakırlılar kendi sorunlarını ele alan yazarlara ve kitaplara karşı ilgiliydi. (Bunun istisnasının liseli kızlar ve Dedikoducu Kız serisi olduğunu da söylemek isterim!) Mesela pek çok yazar imza gününde 5-6 kitap ancak imzalarken Ahmet Telli, Orhan Miroğlu büyük ilgi gördü. Aynı şey paneller için de geçerliydi... Kürt meselesini konu alan panellere katılım yoğun olduğu gibi katılımcı niteliği de yüksekti. Şöyle diyeyim; benzer bir profile İstanbul’da rastlar mıyız, çok emin değilim.
Diyarbakır’ın kendine özgü bu yapısına rağmen hemen her Anadolu ilinde rastlanan “merkezin dışında kalma” yani “taşralılık” hali burada da vardı. İstanbul’dan birilerinin buraya gelmesini önemsiyorlardı.
Bana gelince... Bu kadim kentten çok şey öğrendim. Hani, insan bir başkası olmadan kendini keşfedemez ya, işte aynı şey diller için de geçerliymiş. Diyarbakır’da kaldığım süre boyunca tüm kulaklarımı Kürtçeye açtım. Dinledim, kelimeler öğrendim ve anladım ki, aksanlarını ayıklayarak Türkçeyi cahilce ve acımasızca budanan ağaçlara çevirmişiz. Ve bir de bir kelimenin anlamını bazen bir başka dildeki söylenişiyle keşfettiğimizi de öğrendim... Tıpkı Jiyan gibi... Anlamı “Hayat, yaşam” demek desem, etkilenir misiniz! Ben çok etkilendim. Bu yüzden dönüş yolunda günlüğüme şu notu düştüm: “20 Mayıs 2010, kendime bir de Kürtçe; Jiyan!”
Çocuk kitapları
15 YAŞ VE ÜSTÜ
Iskarta-Tek Parça Kal
Neal Shusterman/ Tudem Yayınları
Çocukların organlarının başka donörlere nakledilerek ıskartaya çıkarıldığı bir dünya düşünün. Doktorlar ve tedavi yöntemleri yerine sadece cerrahlar ve protezlerin olduğu bir dünya! Connor, Risa ve Lev’in bedenleri parçalanacak ve ayak parmaklarından beyinlerine kadar tüm parçaları “kullanılacak.” Sadece birlikte kaçarlarsa hayatta kalabilecekler.
Serüven Peşinde
Çilek Yayınları
Kahramanımız ufaklığın ve arkadaşlarının her bir macerada ayrı bir gizemin, olayın peşine düştüğü kitapları toplu olarak almaya ne dersiniz. Üstelik her bir macera birbirinden keyifli ve tehlikeli. Batık Kente Yolculuk, Ateş Kentten Kaçış, Bizans’ın Gizli Tarihi, Uzayın Tutsakları, Hayalet Gemi, Kızıl Ejder, Yedi Bela Çetesi ya da Piri Reis’in Hazineleri gibi...
* Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir tek tek tüm stantları gezdi ve Doğan Kitap’tan Yılmaz Karakoyunlu’nun yeni kitabı “Serçe Kuşun Sonbaharı“nı, Hasan Cemal’in yeni kitabı ”Türkiye’nin Asker Sorunu“nu ve Altan Öymen’in ”Öfkeli Yıllar“ını aldı.
Diyarbakır’dan bir kitap fuarı geçti
Haberin Devamı