Çok satan listelerinin çizdiği profil

Türk Edebiyatı’nın sözü büyük, kendi görünmeyen yazarıdır İhsan Oktay Anar

Haberin Devamı

Şu ana kadar sadece üç röportaj vermiş, polemiklere de hiç girmemiştir. Ama hem çok satar, hem de okunur. Zaten onu ünlü yazarlar arasına sokan da bir okur yayını olan fısıltı gazetesi olmuştur. Yani sattığı kadar okunduğu herkesçe bilinir.
İşte bu değerli yazarla geçen hafta Akşam Pazar’dan Nedim Atilla konuşmayı başarmış. (Kıskandığımın, ‘Ben de isterim’ diye tutturduğumun bilinmesini isterim!) Şöyle demiş İhsan Oktay Anar bu röportajda; “Hipokrat ‘ne yiyorsak oyuz’ demiş ya... Ben de ne okuyorsak, neyden zevk alıyorsak oyuz diyorum.”
Bu sözler, insanları şaşkına çevirecek kadar farklı dünyalar yaratan, okurları tarafından “bunların hepsini sadece o mu hayal etti” diye tanımlanan bir yazara ait olunca, ben de “çok satanlar listelerine bir de bu gözle bakayım” dedim. Ama gördüklerim karşısında da dehşete kapıldım. Neden mi? Çünkü bu listeye göre gündemimizin en önemli maddesini Mevlana ve Şems oluşturuyor. Onların ilişkisi üzerinden tarif edilen bir aşk ve dünya algısı... Yani dünya işlerinden (iş hayatı, işsizlik, kriz, seçimler gibi) ziyade gönül işleri ile meşgulüz... Buket Uzuner’in “Yolda”sı da gösteriyor ki, son derece de açık bir toplumuz. Farklı ülkelere yolculuklar yapan, farklı tatlara ve insan hikayelerine açık... Yani farklı gördüğünü hemen ötekileştiren bir toplum değil. Pasaportu cebinde olan dünya vatandaşlarının ülkesi!
Listedeki sağlık ve diyet kitapları da gösteriyor ki, sağlıklı da bir toplumuz. Hani, katı yağlardan uzak duran, kırmızı et tercih etmeyen, spor yapan... Dahası nostaljik polisiyeler okuyarak geliştirdiği bir mantık düzlemi olan ve bununla paradokslar çözen, geleceği anlamaya çalışan...
Yani bu işte bir tuhaflık var ama kesin bir karar vermeden önce bir de D&R’ın listesine bakayım diyorum. İşte o zaman daha bir korkuya kapılıyorum. Çünkü bu tabloya, genç kızların tutkuyla okuduğu Stephenie Meyer’in vampir romanlarının üç kitabını da eklemek gerektiğini görüyorum. Dahası Ahmet Maranki’nin “Şifalı Bitkiler” kitabı ile R. Şanal’ın “Kuantum ve Kur’an”ını da. Yani bu listeye göre biz şu oluyoruz: Kan emerek var olan yaratıklara aşık, bir vejetaryen bir toplum olarak tefsirini bile okuduğumuz şüpheli olan Kur’an-ı Kerim’i kuantumla analiz etmeye çalışan bir toplum! Valla bu kadarını İhsan Oktay Anar bile hayal edemezdi, herhalde.
Ama benim onun yaratıcılığına yönelik hiçbir şüphem yok. Bu yüzden de geriye şu soru kalıyor: Toplum olarak ya yalancıyız, ya da psikolojik sorunlarımız var. Hayalleri ile yaşamı arasında ilişki kuramayan bu yapı başka nasıl yorumlanabilir, bilemiyorum...
Üstelik bu manzaranın, 72 milyonluk ülkemizin okur kesimine ait olduğunu da unutmayalım.

DİĞER YENİ YAZILAR