- Emirgan korusuna gitsek... Açmakta olan lalelerin arasında dolaşsak. Bir banka oturup "siyah lale" adı da verilen koyu mor laleleri seyretsek. Kırmızıları, sarıları, pembeleri de ihmal etmeden. Kayıp İstanbul lalesini hatırlasak. Belki bir gün bulunabilir, diye umutlansak ve "lalenin bir çiçekten çok daha fazlası olduğunu hatırlasak" çıkışta doğru bir kitapçıya koşsak. Gül İrepoğlu'nun olağanüstü çalışması "Lale, Doğada, Tarihte, Sanatta" isimli kitabını alsak. Alamasak da sayfalarını çevirsek. Lalenin mitolojiden ekonomiye kadar yarattığı kültür hakkında bilgilensek. Patrona Halil İsyanı'nda soğanları yok edilen İstanbul Lalesi'nin hazin hikayesini, Hollanda'ya buradan giden lalenin oradaki macerasını öğrensek. İnsanları nasıl zengin ettiğini, lale borsasının batmasıyla lale zenginlerinin kendini Amsterdam'ın kanallarından atarak intihar edişlerini okusak. Osmanı saray bahçesinde lalenin Allah'ı, gülün Hz. Muhammed'i simgelediğini öğrensek... Seneye kış aylarında lale soğanı alıp dikmeye, nisan ayını kendi lalelerimizle kutlayamaya karar versek.
- Balık-ekmek yesek. Hatta bir de bira içsek.
- Bir imkan yaratsak ve çocukluğumuzun geçtiği yere gitsek. Doğduğumuz ya da büyüdüğümüz ev duruyorsa, kapısını çalsak. Çocukken kocaaamaaan diye düşündüğümüz ve öyle hatırladığımız evimizin, dünyamızın küçüklüğü karşısında şaşırıp kalsak. İlkokul biri okuduğumuz okula gitsek. Oyun oynadığımız avluları, dallarına tırmandığımız ağaçları, evcilik oynadığımız kuytuları arasak. Bulsak ağlasak, bulamasak ağlasak. Çocukluğumuz, altın çağımızı kaybetmiş olmanın acısını Amin Maalouf veya Orhan Pamuk okuyarak sakinleştirmeye çalışsak.
- İKSV Film Festivali'ne gitsek. Biletlerimizi almamışsak, programa sahip değilsek, hemen internetten girip kendimize hızla bir program yapsak. Gözlerimiz sulanana kadar film seyretsek. Günde üç film seyretmeden eve gitmeyeceğim diye and içsek. Akşam eve kendimize verdiğimiz bir sözü tutmanın mutluluğu ve gururu ile gitsek.
- Başrolünü Anthony Hopkins'in canlandırdığı "Hitchock" filmine gitsek. Sapık, filmiyle kadınlara "rahat bir duş aldırmayan" yönetmenin iç dünyasını, yaşamını, karısı Alma'ya olan aşkını seyretsek. Yönetmen Sacha Gervasi'nin Alfred Hitchcock rolü için Anthony Hopkins'i seçmesine şapka çıkartsak. Malum, Hopkins, bir başka gerilim ustasının, Stephen King’in ünlü karakteri Hannibal Lecter’ı canlandıran kişiydi. Filmi seyrederken bu eşleşmenin keyfini çıkartsak. Evin yolunu tutmadan önce de Hithcock'un "Sapık" ve "Kuşlar" filmlerinin DVD'lerini alsak, ustaya bir selam çaksak...
- İKSV Salon'a gitsek... Amerikalı folk müzik ikilisi A Hawk And A Hacksaw'dan (Bugün 22.30) Balkan ezgileri dinlesek... Balkan müzikleri gibi hüzünlüyken bile gülümsesek...
Ahmet Altan’ın “SON OYUN”u
Altan’ın yeni romanı “Son Oyun” pazartesi çıkıyor. 100 bin basılan romanın pzarlama ve satış strajetisini ünlü tasarımcı ve reklamcı Bülent Erkmen yönetecek. Devlet sırrı muamelesi yapılan romanın konusuna gelince... Roman siyasi mi? Şöyle diyelim: Kimi bunu bir macera ve aşk, kimi de siyasi bir roman olarak okuyabilir. Elbette bu bir Ahmet Altan romanı yani içinde aşk var.
Çocukluğumuzun peşinden gitsek...
Haberin Devamı