Bu köyde Raskolnikov en az Tarkan kadar ünlü!

“Bu memleketin derdi bitmez, sorunları da çözülmez” denir. Yani “bu memleket adam olmaz!”

Haberin Devamı

Ama Van’ın Gevaş ilçesinde bir kez daha gördüm ki, bir kişi, bir kitap belki bir film insanların hayatını değiştirebilir. Çünkü bir yıldır kitap okumayı teşvik için sürdürülen etkinliklerle, pek çok kişinin hayatı değişmiş... Tıpkı, Van Gölü’nün bu dağlık bölgeyi, onun karasal iklimini birden Akdeniz’e çevirmesi gibi.

Doğu Anadolu’nun Gevaş ilçesi bir yıldır “kitap okunması” için elinden geleni yapıyor. Bu amaçla “okumak ibadettir” diyerek camilere kütüphaneler de kurmuşlar, “Evim okulumdur” diyerek köylü kadınlarına Rus klasikleri de okutmuşlar.
Bu cümleleri okuyan pek çok kişi; “Köylü kadın ne yapsın Dostoyevski’yi” diyebilir. Ben de dedim. Ama Van Gölü’nün yıkısındaki Yuva Köyü’ne gidince de yanıldığımı anladım... Çünkü bu köyde Dostoyevski’nin ünlü romanı “Suç ve Ceza”nın kahramanı Raskolnikov, en az Tarkan kadar ünlüydü! Tabii yine de “Okumuş gibi mi yapıyorlar acaba” diye düşünmeden de edemedim, onları “Zor romandır Suç ve Ceza, sıkılmadınız mı?” diye sınadım. Ama onların yanıtı şu oldu: “Çok zor bir kitap. Raskolnikov nasıl desek, mutsuz biri... Okurken insan sıkılıyor hatta okumak istemiyorsunuz, ama bırakınca da hep aklınızda kalıyor, dayanamayıp yine okuyorsunuz.”
Issız Adam’ı izlemeye gitmişler
Sadece Yuva Köyü’nün değil Gevaş’ın diğer köylerindeki kadınların da kitap okumasını sağlayan, hayata bakışlarını değiştiren bu projenin ardında ise Gevaş Kaymakamı Tahsin Aksu’dan başkası yok. Valilikten ve yerel iş adamlarından aldığı destekle bir yıldır kadınlar başta olmak üzere tüm Gevaş’ın okuması için uğraşan Tahsin Aksu, bu projede kadınlara ağırlık verilmesini ise şöyle açıklıyor: “Amacımız kültür ve bilgi düzeyi yüksek bir toplum yetiştirmek. Kadınlar burada çok önemli çünkü aileyi o şekillendiriyor. Etraflarını da daha çabuk etkiliyorlar. Bu yüzden biz de ‘Kadınlar okursa erkekler mahcup olur’ dedik ve haklı da çıktık. Pek çok kadın okumaya başladıktan sonra eşleri de onlara katıldı.” Peki, okuma alışkanlığı son derece düşük bir topluma okuma sevgisi nasıl kazandırılır? Gevaş Kaymakamlığı bunun için “Kitap pasaportları” adında bir proje geliştirmiş. Ödül mekanizması üzerine kurulan bu sisteme göre okunan sayfa sayısına göre (kitapların inceliği, kalınlığı tartışma yaratacağı için) kitap pasaportları belirlemişler. Kırmızı, yeşil, mavi pasaportlara göre de kimi çamaşır makinesi, kimi tam altın, kimi de dershane bursu kazanmış. Pek çok kişi kitap okunmasının paraya endeksli olmasını eleştirebilir ama bu pasaportların amacı daha çok “okuyanlara bir ayrıcalık” yaratmayı amaçlıyor. (Yani pozitif ayrımcılık yapılıyor.) Mesela bu pasaporta sahip olanlar ulaşım araçlarına da ücretsiz binebiliyor.
Ama en önemlisi kitap okumak kadınların hayatlarını değiştirmiş. Mesela Yuva Köyü’nün kadınları ilk kez toplanıp sinemaya gitmişler. Hem de “Issız Adam”a! Yazmaya bile başlayanlar olmuş... Mesela 6 ayda 6 bin sayfa okuyarak çamaşır makinesi kazanan Kudret Karanfir (23) öyküler yazmaya başlamış.
Bu yüzden de şöyle diyorlar: “Hani ’bir kitap okudum hayatım değişti’ deniyor ya, biz de ‘İlçemize bir kaymakam geldi hayatımız değişti’ diyoruz!”


Buket Uzuner’i de okumuşlar


“Okuyan Gevaş” projesinin son etkinliği, geçen pazar günü Akdamar Adası’nda düzenlenen “Kitap Okuma Günüydü.” Buket Uzuner’in yazar olarak katıldığı ve sembolik olarak beş dakika kitap okunan etkinlik için, bütün gün 19 tekne adaya gidip geldi. Çoluk-çocuk, genç-yaşlı Vanlılar’ı taşıdı. Teknelere binmenin ise tek koşulu vardı: Kitap. Bu yüzden tekneye binmek için para uzatanlar şu sözle karşılaşıyordu: “Para geçmez, kitap geçer!”
Akdamar adasında kitapları elden ele dolaşan Buket Uzuner Yuva Köyü’nün de beklenen misafiriydi. Köyde hem imza günü yaptı hem de kadınlarla “yazarlık ve okurluk” üzerine sohbet etti. Ona sorulan sorular gösterdi ki, köyün kadınları sadece Dostoyevski’yi değil, onu da okuyor...
Mesela şöyle sorular sordular: “Yolda kitabınızdaki her öyküden sonra yemek tarifi vermişsiniz, burada yediğiniz böreğin tarifini verecek misiniz?” veya “Buket Hanım, kitabınızda yazıyor, sinüzitiniz varmış, şimdi iyi misiniz?”
Ama galiba en güzeli, “Bayan yazar olmak zor mu?” sorusuna Buket Uzuner’in “Bayan ve kadın” kelimeleri arasındaki ayrımı “Onlar köylü kadını, anlamaz demeden” itiraz edip kadın hakları üzerine kadınlarla yaptığı keyifli sohbetti.



Bir kaymakamın yaptıkları

11 Köyde Okuma Odası açıldı.
Kamu görevlilerinin her ay en az bir kitap okuması ve okuduğu kitabı kampanyaya bağışlaması sağlandı. 870 kitap bağışlandı.
Okullarda ve ilçedeki kütüphanelerin üye sayısı 4 bin 160 oldu.
Camilerde kitaplık bulundurularak namaz dışında cemaatin kitap okuması sağlandı.
Araçlarla köyler gezildi ve 1452 kişiye kitap ulaştırıldı.
Belli sayıda kitap okuyan öğrenciler için toplu taşıma araçlarından ücretsiz yararlanmayı sağlayan Kitap Okuma Pasaportları yapıldı ve 220 kişiye dağıtıldı.
Okullarda her dersin ilk 5 dakikası kitap okunmaya ayrıldı. Öğrenciler 6 bin kitap okudu.
Yıl sonunda en çok kitap okuyan öğrencilerin Anıtkabire ve Çanakkale Şehitliğine götürülmesi gibi belirlendi. Bu ay 150 öğrenci gidecek.
430 ev hanımı düzenli kitap okumaya başladı. 4 bin 600 kitap okudular.
800 kadın okuma-yazma öğrendi
Başlatılan ilçe kitap pasaportu uygulaması sayesinde ile 220 kişi pasaport aldı. Bu kişilerden 36’sı ücretsiz dershane, 6’sı tam altın, 8’i 600 lira eğitim bursu, 5 ev hanımı çamaşır makinesi ve 220 kişi tamamı giyim ve kırtasiye yardımı gördü. 150’si belediye otobüsünden ücretsiz yararlanma hakkı kazandı.
En önemlisi Gevaş’ta geçen yıl 1 milyon sayfa kitap okundu. Bu yılın ilk beş ayında ise 3 milyon. Yıl sonu hedefi ise 10 milyon.



Yakup Meyhanesi “Çarpık Gölgeler”e ev sahipliği yapıyor


İstanbul’un meyhaneleri hiçbir zaman “içki içilen yer” olarak sınırlı kalmadı ve kalmayacak... Zira edebiyat ve sanat tarihimize bakarsak, bu mekanların bir dost ve arkadaş buluşma yerlerinin de ötesine geçtiğini, edebiyat sohbetlerine hatta şiir başta olmak üzere sanat akımlarına ev sahipliği yaptığını bile görürüz.
Türkiye her ne kadar yenilik açlığı ile her türlü geleneğine sevgisiz yaklaşsa da (eski evlerini yıkıp apartman yapmak gibi) meyhanelerine sahip çıkmayı nasıl olduysa bildi. Tabii bunda şüphesiz ki, meyhane müdavimleri arasında mürekkep yalamışların olmasının etkisi hep büyük oldu.
Bugün de öyle... Asmalımescit’ten içeri girin, Yakup Meyhanesi’nin penceresinden şöyle bir başınızı uzatın kendinizi bir sanat etkinliğinde sanırsınız. Gazetecisi de oradadır, ressamı da, yazarı da...
Ama Yakup Meyhanesi, sanat tarihine artık sadece müdavimleri ile değil galeri işleviyle de geçmeye niyetli. İlk olarak Berç Toroser’in “Müdavim Portleri” ile başlayan resim sergisi daha sonra Muzaffer Akyol’la sürmüştü. (Hemen küçük bir not, Akyol Yakup Meyhanesi’nin aynı zamanda sanat danışmanıdır. Bir meyhanenin sanat danışmanı olması bile oldukça keyifli, değil mi?)
Yakup, şimdi de Selim Karadana’nın “Çarpık Gölgeler” sergisine ev sahipliği yapıyor. Mavi renginin hakim olduğu ve kullandığı fosfor ve ayna tekniği ile gece de görülen resimleriyle tanınan Karadana’nın sergisi için Yakup, kelimenin tam anlamıyla bir galeriye dönüştürüldü. Mesela, bu ünlü meyhane ile ilgili basında çıkan haberlerden, müdavim fotoğraflarından oluşan duvarın önüne galeri panoları yapıldı. 25 bin liraya yakın bir harcama ile meyhaneye galerilere uygun aydınlatma yapıldı. Yani Yakup’un bir galeriden eksiği kalmadığı gibi fazlası oldu. Yani müdavimleri.
Mesela serginin açılışına binin üzerinde kişi ilgi gösterdi. Bu yüzden de meyhanenin yer aldığı Asmalımescit sokağı dolup taştı, bir kokteyl salonuna döndü.
Dahası yoğun ilgiden ötürü ve herkes bir anda meyhaneye giremediğinden iki kez açılış yapıldı. İki kez, tüm perdeler çekilip Karadana’nın resimlerine bir de karanlıkta bakıldı.
Ama her şey bir yana... Bir ressam için meyhanede sergi açmak ne demek? Karadana diyor ki; “Bunu eleştirenler olmadı değil. Oysa piyasada yüzdelerini hak etmeyen, sanatçısına destek olmayan yüzlerce galeri var. Burada bir serginin açılıyor olması ise konuyu tartıştırabilir. Çünkü yılın bu zamanı sergi açan galeri çok azdır ama Yakup’ta bu mümkün. Sonra Yakup yıllardır sanata ve sanatçıya inanan bir yerdir. Ben buranın sadece müdavimi değilim, burada büyüdüm. Bu yüzden benim gözümde burası pek çok galeriden çok daha üstün. Çünkü buradaki sergiler sanatçıya endeksli.”








DİĞER YENİ YAZILAR