Bazen ihanete uğrarız. Hatta hiç ummadığımız, bırakın ummayı en yakınımızdaki biri, bizi en kırılgan yerimizden çıt diye kırıverir. Acımadan. Herhangi biri hatta bir yabancı gibi. Hatta ucuz Amerikan filmlerindeki kötü adamlar... Duygusuz, çirkin, sığ bir karton karakter. Aslında içten içe bir ses yaklaşan tehlikeyi fısıldamıştır. Ama reddetmiş, paspas altına süpürmüşüzdür. Sonunda geceleri nefesimiz sıkışmaya başlamış, kalbimiz ritmini şaşırmış, yaşam ahengimiz bozulmuştur. Sonrası... Sonrası tuhaf. Her şeyi içine alan bir hortum. Ters dönmüş bir hamam böceği gibi havaya sallanan yumruklar. Sesli öfke, sessiz ağıt. Ne tuhaf. Tüm kültürler ve dinler kalp kırmayı, yalan söylemeyi, iki yüzlülüğü büyük bir erdemsizlik, günah hatta suç sayar. Ama tüm ceza kanunlarında bunun bir karşılığı yoktur. Modern hukuk için insan ruhuna verilen hasar suç olarak görülmez. Birisi sizin paranızı çalmışsa suçludur, ama asla geri gelmeyecek olan yegane şeyinizden, zamanınızdan çalmışsa değil. Biri evinize zarar vermişse hemen 155"i arayabilirsiniz ama en masum, en saf yanınıza saldırmışsa kapsama alanı en geniş telefonlar bile çekmez olur. Yapılan karşısında, yalnız çaresiz kalakalırsınız. Kimsesiz. Ve bir süre sonra siz de kimseye güvenmeyen, nasırlaşmış birine dönüşmeye başlarsınız.
Kızılderili kabilelerinde hapishane yokmuş
Kızılderili kabilelerinde hapishane yokmuş. Biri suç işlediğinde tüm kabile onunla konuşmayı kesermiş. Onunla yemek yer, avlanır ama asla konuşmazlarmış. Ne yazık ki modern dünyanın hukuk sistemi, böylesi bir ruh terbiyesini içermiyor. O yüzden ne zaman boyumuzu aşan bir duygu, heyecan, istek ya da "fırsat"la karşılaşsak belki heyecandan, belki arsızlıktan tüm ahlak kurallarını hiçe sayıp bir kötü karaktere dönüşmekten çekinmeyebiliyoruz. Çünkü artık ayıplayanımız yok. Aksine herkes aynı suçu paylaşmanın derdinde. Suç artık bir pasta gibi, herkes en büyük dilimi kapma derdinde. Yazık! Oysa Aristotales "Doğa boşluk kabul etmez" der. Sanırım bu yüzden günümüzde kişiye kendi adaletini yaratma fırsatı sunduğunu iddia eden kişisel gelişim kitapları, ilahi adaletle sonlanan mutlu aşk romanları, kötülüğün bile içinde iyiliğin yaşayabileceği üzerine kurgulanan vampir kitapları çok satıyor. Modern insan yalnız ve çaresiz. Rehbersiz. Geleneksel değerler onun ihtiyaçlarına, birey kimliğine seslenemezken modernizmin her şeyi "somutlaştıran" takıntısı ise onu yalnız bırakıyor. Geriye bir tek şey kalıyor: Edebiyat. İster popüler olsun ister edebiyat tarihinin en nitelikli eserleri. Seçimler okurun derdine ve derman arayışına göre değişir. Ama her daim yaralarımızı saracak bir kitap muhakkak var.
Ne dersiniz Mark Darcy?
Bir limandır edebiyat
Haberin Devamı