Bazı sözcükler lanetlidir. Ağızdan çıkması bile istenmez. Söylenirse gerçek olacağı sanılır, öyle belletirilir.
Oysa kadim hikayeler tam tersini söyler. Sessizliğin o laneti korumak için uydurulduğunu...
Ama o laneti deşifre etmek zordur. Çünkü gerçeği görmek istemeyen zavallı gözler, bu lanetten nemalanan akbabalar, düzeninin bozulmasını istemeyen kemirgenler onun gönüllü gardiyanlarıdır.
Ama hiçbir lanet sonsuza dek sürmez. Bir gün, biri çıkar ve bu sözcüğü avazı çıkana kadar haykırır!
Bu kelimelerden biri de ensesttir. Tabudur. Üzerine konuşulamayandır. Lanettir.
Zaman zaman Türkiye’de de çok yaygın olduğu söylenmiştir. Ama o kadar. Buna ne karşı çıkan olmuştur, ne savunan... Ağızdan çıkar çıkmaz ölü kelimeler mezarlığına yollanmıştır.
Bu konuda bir şeyler yapmak isteyen masum ve saf yüreklerin ise eli kolu bağlı kalmıştır. Çünkü ellerinde bu lanetin varlığını ispatlayabilecek hiçbir istatistik yoktur. Öyle ya, ensest kurbanları bir istatistik veri bile olamazlar. O kadar yokturlar.
Melten Arıkan’ın “Yeter Tenimi Acıtmayın” kitabını hatırlayalım... Kendi içine doğru kanayan bu yarayı konu aldığı için yasaklanmıştı. (Elbette gerekçe bu değildi. Aksine toplumun korunması için yapılmıştı.)
Ama dişli kadındır Meltem, zıpkın gibi durmuş ve verdiği mücadele ile kitabını beraat ettirmişti.
Şimdi bu lanet ikinci kez bozuluyor. “Başka Dilde Aşk” filminin yönetmeni İlksen Başarır “Atlı Karınca” ile ensesti sinemaya taşıdı.
Öncelikle binlerce teşekkür kendisine... Ve tabii bu konuda onunla birlikte yürüyen ve sapık bir babayı oynama cesaretini gösteren Mert Fırat’a da. Susup kalan, ağlayamayan, suçu kendinde arayan tüm ensest kurbaları adına... Yaptığınızın hakkı ödenmez!
Bu yüzden de filmi sevdim, herkes gitsin izlesin. Ailesinde bu tür bir durumun varlığından şüphelenenler muhakkak gitsin. Hatta potansiyel kurbanı da yanlarına alsınlar... Belki film çıkışı bir lanet bozulur.
Gelelim filme...
Konuya çok geç gelinmişti; ikinci yarıda. Tamam, verilmek istenen mesaj çok net: Mutlu bir aile, her şey yolunda gidiyor görünüyor. Üstelik eğitimli bir aile. Yani bu hastalığın cehalet ya da fakirlikle bir ilgisinin olmadığının altı çizilmiş. Ama hep tarif edilemeyen bir gerilim söz konusu.. İşte eleştirim burada; bunun kaynağına dair tek ipucu yoktu. (Mesela baba ve oğul arasındaki gerilimin nedenini filmin sonunda bile anlamayadım.)
Bir de bu tür tabu yıkan ilk filmlerde gerilim yaratmak için polisiye bir kurguya yaslanmak gerekli midir?
Neyse... Böylesi bir film için bunları çok da sorgulamaya gerek yok. Çünkü konu o kadar can yakıcı ki, film iyiymiş kötüymüş hiç fark etmiyor, sessiz sessiz ağlıyorsunuz!
Etkilendiğim sahneler
- Sevginin kendisini, büyükannesine okuduğu kitapla ifade etmeye çalışması!
- Edip’in (Baba) daktilosuna olan sapıkça düşkünlüğü ve taşınırken oğlunun oyuncağının dışarıda kalması pahasına özenle onu arabaya yerleştirişi. Bir erkeğin ne kadar bencil ve iğrenç olabileceğini bir çırpıda anlatıyordu.
KEYİF AJANDASI
Pera’da iki yeni sergi
Bazı yetenekler neon ışıkları ile aydınlanmamış olabilir. İşte 1930’lardan 1970’lere dek uzanan resim serüveninde, bağımsız, renkçi ve yenilikçi yaklaşımıyla özgün bir resim dili oluşturan İhsan Cemal Karaburçak da bu sanatçılardan. Ressamın 81 eserden oluşan retrospektif sergisisi 3 Temmuz’a dek görülebilir.
Pera Müzesi’ndeki ikinci sergi ise çok ilginç. “Temelde İnsan: Çağdaş Sanat ve Nörobilim” adını taşıyor. Bilimle sanatın buluştuğu ve insan bseynini ele alan sergide farklı disiplinlerden 7 yenilikçi sanatçının eserleri yer alıyor: Andrew Carnie (Birleşik Krallık), Rona Pondick (ABD), Michael Joaquin Grey (ABD), Michael Rees (ABD), Frank Gillette (ABD), Leonal Moura (Portekiz), Suzanne Anker (ABD).
Şık bir tanık!
Ahmet Şık’ı artık herkes tanıyor. Ben kendisini gazeteci Metin Göktepe öldürüldükten sonra İstanbul Üniversitesi’nde verdiği bir söyleşide tanımıştım. Ahmet, Metin’in cinayetinin aydınlatılması için büyük mücadele verenlerdendi. Şimdi Ergenekon kapsamında gözaltında. “İmamın Ordusu” ise yayınlamadan toplatıldı. Ama Ahmet bu, asla boş durmaz! Her daim çalışır. Çalışkan, üretken gazetecidir. Şimdi de bir sergi açıyor. “Ben Tanığım” isimli sergi 12 Nisan’da Karşı Sanat’ta (Gazeteci Erol Dernek Sokak No:11 Beyoğlu) açılacak.