Gencecik bir kız öldürülmüş, başı kesilmiş, çöpe atılmış... Olay yeri belli, deliller belli, şüpheliler belli... Ama aylar sonra vardığımız yer yine bir skandallar ve duyarsızlıklar çukuru... Öyle ki sadece Münevver Karabulut cinayetine ilişkin haberleri izlemek bile bu ülkeye olan inancı sarsmaya yetiyor da artıyor.
İnsan ister istemez düşünmeden edemiyor; Adli Tıp bundan önce başkalarının da spermlerini ya da kan örneklerini karıştırdı mı? Ya da bu kadar göz önünde olan bir davada böylesi beceriksizliklerin yapılması mümkün mü? İnsanın aklına türlü türlü şeyler geliyor...
Çünkü en basit televizyon dizilerinden ya da okuduğumuz kitaplardan -iyi ki bu ülkede hâlâ okuyan birileri var- biliyoruz ki bugün artık bu iş başlı başına bir bilim dalı olarak ilerliyor. Bunun için sadece Patricia Cornwell’in kitaplarını okumak bile yeterli. Polisiye romanın önemli kadın yazarları arasında olan ve bugün bir adli tıpçı gibi düşünerek ve tasarlayarak romanlarını yazan, dahası geliştirdiği teknikler ve yöntemlerle adli tıbba yenilikler katan bir isim Cornwell.
Birbiri ardına yazdığı polisiye romanlarla adını duyuran Cornwell’in diğer yazarlardan farkı da bu; yani adli tıp yöntemlerini bilmesi, romanlarında bunu detayları ile aktarması. Tıpkı CSI dizilerindeki gibi onun da romanlarında cesedin bulunduğu konumdan, DNA örneklerinin toplanışına ve analizine kadar her şey adım adım anlatılır.
Cornwell’in kitapları
Hatta Cornwell bu konudaki bilgisine o kadar güveniyor ki, bunu Karındeşen Jack’in kimliğini belirlemek için kullanmaya karar vermişti. Böylece 1888 Ağustos’unda yedi kadını öldüren seri katilin kimliğini belirlemek için adli tıbbın ve 21. yüzyıl polis sorgu sistemlerine yaslanarak uzun bir araştırmaya girişti ve en sonunda katilin adını açıkladı. Söylediği isim dünyaca ünlü ressam Walter Sickert’ten başka birisi değildi. Cornwell bu sonuca varırken ressamın tablolarından, fırça darbelerinden de yararlanmıştı. Cornwell bu araştırmasını “Bir Katilin Anatomisi, Karındeşen Jack” isimli bir kitapta da topladı.
Bu nedenle bizim DNA örneklerini birbirinden ayrı toplayamayan adli tıpçılarımıza Cornwell’in kitaplarını öneririm. Hani olur da “Karındeşen Jack” ilgilerini çekmezse “Ölüler Kitabı”, “Vahşi İçgüdü”, “İz”, “Risk” ya da “Sinek” kitaplarından seçtiklerini okuyabilirler...
Ama belirtmekte fayda var, bu romanlar romans içeren, sürekli teorilerin üretildiği ya da karakterlerin hikayeleri ile kurgunun ayakta durduğu kitaplardan değil... Keyif alabilmek için adli tıbba, kriminolojiye gerçekten ilgi duymak gerekiyor. Yoksa okurun gözüne teknik detayların havada uçuştuğu romanlar olarak görünecektir. Ah keşke bu romanlar bir de güzel Türkçeleştirilseydi, ne güzel olurdu, değil mi?
Editörün önerisi
Dünyanın Çevresinde Yolculuk/ Bougainville Louis-Antoine de/ YKY
Louis-Antoine de Bougainville 18. yüzyılda Batı Avrupa’da yeryüzü bilimlerinin gelişimine katkıda bulunan, Aydınlanma Çağı’nın çok yönlü -denizci, kâşif, bilgin, filozof, asker, diplomat- isimlerinden biriydi. “Dünyanın Çevresinde Yolculuk” adını taşıyan kitabı da yolculuk edebiyatının başyapıtlarından biri sayılır. 1766-1769 yılları arasında gerçekleştirdiği yolculuğunun anlatısı olan kitabı, aynı zamanda sömürgeciliğin tarihini ya da 18. yüzyıldaki deniz protokol kurallarını öğrenmek için de okuyabilirsiniz.
Not edin: Edebiyatı polisiyeye yön verdi!
İlk suçlu profilini çizen ya da kan grupları daha bilinmiyorken bir cinayetin aydınlatılmasında kan damlalarının önemini vurgulayan Arthur Conan Doyle’un efsane karakteri Sherlock Holmes’ten başkası
değildi!
Adli Tıpçılara bir tavsiye!
Haberin Devamı