1001 türlü edebiyatımız var ama anlatanı yok

Tatile giderken yanınızda götüreceğiniz kitaplardan değildir antolojiler. Hele elinizden düşürmeden okuduğunuz kitaplar arasına girmesi asla mümkün değildir

Haberin Devamı

Ama her kim kendini “okurum” diye tanımlıyorsa kütüphanesinde muhakkak antoloji olur. Çünkü seçme bir sergiyi anımsatan bu kitaplar bize sadece o konuya giriş yapmamızı sağlamaz, o ana kadar yaptığımız okumaları da özetler. Dahası sadece ağacı değil ormanı görmek isteyenler için geniş bir bakış açısı ve mesafe de sunar. Bu yüzden ben de kütüphanemde antolojilere özel bir yer veririm. Dünya şiirleri antolojileri, aşk şiirleri antolojileri ya da Afrika öyküleri gibi... Ama aynı şey romanlar için mümkün değildir. Antoloji romanın tabiatına ters düşer.
20. yüzyıl edebiyatı üzerine yazdığı kitaplarla unvanını elde eden eleştirmen Peter Boxall’ın editörlüğünde hazırlanan “Ölmeden Önce Okumanız Gereken 1001 Kitap” ise bu boşluğu dolduracak nitelikte.

Bu kitabı ister “Ne okusam” sorusuna yanıt aramak için, ister dünya edebiyatından kimlerin gelip kimlerin geçtiğini görmek için okuyabilirsiniz. Ya da edebiyatın sadece sanatla sınırlı olmadığını anlamak için... Çünkü böylesi bir kitaba girebilmek için kabul edin ki sadece çok iyi yazmak değil aynı zamanda farklı dillere (tabii likiditesi yüksek) çevrilmek ve tanıtılmak gerekir. Ya da çok güçlü bir edebiyatın mensubu olmanız. Bu yüzden dört Türk yazarın bu kitaba girmesi bizi gururlandırdığı kadar düşündürmeli de. Çünkü bu kitapta Ahmet Hamdi Tanpınar’ın “Saatleri Ayarlama Enstitüsü” ya da Nahit Sırrı Örik’in “Kıskanmak” romanı yoksa bu bizim kabahatimiz... Yahut Oğuz Atay’ın “Tutunamayanlar”ı. Kitabı hazırlayan editörün ve dünyanın dört bir yanında edebiyatı yakından takip eden ve 1001 yazıyı kaleme alan 100 eleştirmen ve yazarın değil... Oysa bu romanlar olmadan dünya edebiyatı paletindeki renkler eksiktir. Siz hiç Borges’siz ya da Kafka’sız bir dünya edebiyatı düşünebiliyor musunuz? İşte Tanpınar’sız bir dünya edebiyatı da böyledir. Ama ne yazık ki dünya okurlarının bundan haberi bile yok!

Şimdi çok seviniyoruz “Dört yazarımız var listede” diye. İşin tuhafı bu yazarlardan birini Türkiyeli okurlar bilmiyor. Şimdi milliyetçi duygularının hassas olduğunu söyleyenler bu ifademden rahatsız olacaklar. Ama ifade çok doğru çünkü Emine Özdamar Türk kökenli bir Alman vatandaşı. Kendisi Almanya’da çok ünlü hatta daha önce Bertolt Brecht’in, Robert Musil’in kazandığı Kleist Edebiyat Ödülü’ne de layık görüldü. “Ölmeden Önce Okumanız Gereken 1001 Kitap”a girmesine sebep olan “Hayat Bir Kervansaray” kitabı ise Varlık Yayınları’nca yayımlandı ama öyle çok satan listelerine falan girmedi. Hatta onun diğer bir Türk kökenli Alman vatandaşı Feridun Zaimoğlu ile yaşadığı ve Alman medyasını yaz boyu meşgul eden intihal tartışması da buralara hiç uğramadı. Oysa Emine Özdamar, Zaimoğlu’nun annesinin hikayesinden yola çıkarak kaleme aldığını söylediği ve 70 binin üzerinde satan “Leyla” romanını kendisinden çaldığını iddia edince Almanya’da uzun süreli bir tartışmayı başlatmıştı. Ama tüm bunlar bizden uzak kaldı... Çünkü bu ne siyasi ne de ekonomik bir tartışmaydı. Olsa olsa küçük bir kesimi ilgilendirirdi.

Ne yazık ki “Ölmeden Önce Okumanız Gereken 1001 Kitap”a bakar bakmaz ben bunları okudum. Hangi yazardan hangi kitabın seçildiğine sıra bile gelemedi. Dahası Paul Auster’in dört kitabına yer verilip Nobelli Orhan Pamuk’un sadece bir kitabına yer verildiğini görünce bu duygularım daha bir pekişti. Çünkü bunun sebebi ne Auster’in yazarlığı ne de Orhan Pamuk’un edebiyatı. Ben bunu kitabı oluşturan o 1001 tane kitap eleştirisini, tanıtımını yazan yazar, eleştirmen, gazeteci arasında tek bir Türk’ün olmamasına bağlıyorum. Yoksa Orhan Pamuk’tan onun roman sanatına kafa tuttuğu “Kara Kitap”ın ya da “Benim Adım Kırmızı”nın değil de “Beyaz Kale”nin seçilmesini başka türlü açıklayamıyorum.

Ölmeden okunacak 4 Türk yazar
- Beyaz Kale - Orhan Pamuk
- İnce Memed - Yaşar Kemal
- Kristin Çöp Masalları - Latife Tekin
- Hayat Bir Kervansaray - Emine Özdamar

DİĞER YENİ YAZILAR