Her sanat eseri büyü gibidir. Birbirinden farklı, ilgisiz, sıradan malzemeler, kelimeler sanatçı adı verilen o büyücünün elinde uykularımızı kaçıracak kadar etkili bir "şeye" dönüşür. Bu büyüler içinde en etkili olanı ise hiç şüphesiz ki, şiirdir. Okuduğunuz an sizi kıskıvrak yakalayabileceği gibi, yıllar sonra yolda yürürken anlamı zihninizde belirip sizi "rutin işlerinize" giden yoldan bir anda saptırıverir. Elbette her büyü gibi onun da güçlüleri, güçsüzleri vardır, olacaktır. Ama şiir her şeye rağmen ve her zaman sanat eserlerinin en güçlü büyüsüdür. Şairler de sanatçı adı verilen o büyük büyücü toplumunun Merlin"leri... Tarifleri yazılı olmayan gizli bir kitapta yer alır, ancak onların görebildiği ve okuyabildiği. Böyle diyorum çünkü şiirin gücünü, sanattan en uzak, kaba insanlarda bile yarattığı etkiyi başka türlü yorumlayamıyorum. Hele şairlik...
Evet herkes şiir yazabilir ama şairlik de tıpkı ancak onların görebildiği, okuyabildiği ve elbette yazabildiği kitaptaki tarifler gibidir. Onları varolan, fani kelimelerimizle tanımlayamayız. Ama gördüğümüzde, seslerini duyduğumuzda, dizelerinden birini okuduğumuzda anlarız, ne güçlü bir sesle karşı karşıya olduğumuzu. Dediğim gibi herkes şiir yazar ama şairlik bir mertebedir. Ancak şiirin bu gücüne rağmen, (belki de tam da bu yüzden yani bu kadar güçlü olduğu ve biz faniler için aşırı doz olabileceğinden) şiir hayatımızın çok da içinde yer almaz. Ama asla da çıkmaz; unutulmaz dizelerimiz vardır, kimlik yerine gösterebileceğimiz kadar bizi anlatan... Ama biz, bu toprakların fanileri çok uzundur içimizdeki bu sesi fazlasıyla bastırdık. Çünkü onun kadar güçlü şeyler bir süredir hayatlarımızı yerle bir ediyor; zalimlik, savaş, şiddet, çıkar ilişkileri, güvensizlik... Ve tüm bunların etkisiyle vicdanlara sağır kesilen birer zombi gibi ortalıkta dolaşıp durur olduk. İçimizdeki o güçlü ses belki hiç susmadı ama, duyulmaması için her türlü parazitin sesi sonuna kadar açıldı. Genç şair bir arkadaşım var. Adı Fırat Demir. VatanKitap"ın da yazarı. Birkaç aydır bu parazitlerin arasından, o güçlü sesin duyulması için çaba harcıyor. Etkinliğin adı: “Değişim İçin Yüz Bin Şair." 24 Eylül günü 100"e yakın ülkede başlayacak olan bir festival bu. O gün, her ülkenin güçlü şairleri yani o büyük büyücüleri ortaya çıkacak ve ayrımcılık, nefret, geciken barış ve sansürün karşısına şiirleri ile dikilecek. İnanıyorum ki, onların sesleri tüm dünyaya, ihtiyacımız olan bir şifa duası gibi gelecek.
Etkinliğin Türkiye ayağı İstanbul ve Mardin’de gerçekleşecek
Değişim İçin 100 bin Şair, etkinliğinin Türkiye ayağı iki şehirde gerçekleşecek: İstanbul ve Mardin. Etkinliğe katılan şairler arasında Murathan Mungan, Lale Müldür, Haydar Ergülen, Birhan Keskin, Kemal Varol gibi güçlü sesler var. Çok uzundur Türkiye"de bu kadar güçlü sesin bir araya gelmediğini hatırlatalım. Amerikalı şair ve editör Michael Rothenberg’in mimarı olduğu "Değişim İçin Yüz Bin Şair", Avrupa’dan Ortadoğu’ya pek çok ülkede, farklı şehirlerde düzenlenecek. Festivalin Türkiye ayağı genç şair Fırat Demir’in koordinatörlüğünde yapılacak.
Karşıt söylemler, değişken gerçekler
12. İstanbul Bienali ile birlikte İstanbul"da bianele paralel programlar da yapıyacak. İşte bunlardan biri bu hafta açılan "Karşıt Söylemler, Değişken Gerçekler" isimli ilginç sergi. Kare Sanat Galerisi"nde yer alan ve küratörlüğünü Denizhan Özer"in yaptığı sergide günümüz gerçeklerine karşı söylem geliştiren 25 uluslararası sanatçının resim, heykel, video, enstalasyon ve fotoğrafları yer alıyor. Sanatçılar: Anna Jakupovitch, Arman Tadevosyan, Alina Gavrielatos, Babi Badalow, Bülent Demirağ, Christopher Thomas, Demet Taşpınar, Emin Çizenel, Gabriel Adams, Holger John, Iliko Zautashvili, Jacque Crenn, Joachim Seinfeld, Kamil Fırat, Lorraine Field, Mark Schovanek, Mehmet Ayanoğlu, Nur Ataibiş, Özcan Uskur, Paul Eachus, Pfelder, Sylvia Lüedtke, Tansel Türkdoğan, Victoria Range, Yeşim Şahin...
Kısmet"in lezziz yemeği
O kadar Bodrum"a giderim, o kadar yemek yemeyi severim, iyi bir yemek uğruna kilometreler teperim ama ben bu Kısmet"i bilmezdim. Burası aslında bir esnaf lokantası. Benim içinse yemek yediğim en iyi esnaf lokantası. Tavuklu enginar güveci yedim ve şaşırıp kaldım. Muhteşem bir lezzetti. Bamyanın yanında ise uyuyabilirim. Ali Poyrazoğlu"nun zeytinyağlı tabağını da sanırım ben bitirdim. Yerim kısıtlı, hakkını vererek yazamayacağım endişesindeyim o yüzden kısaca şöyle diyeyim: "Yolu Bodrum"a düşenler, hatta düşmeyenler lütfen Kısmet"te gidin" yemek yiyin. Bu arada sadece 11.00-18.00 saatleri arasında açık. Yemekler o kadar lezzetli ki, çalışanlar kazandığı parayla bayramda Küba"ya gitti. Anlayın artık... (Bodrum Konacık yol üzerinde)
100 bin şair tüm dünyada aynı gün sokakta
Kültür Turu
Haberin Devamı