Yılmaz: Türkiye’nin caydırıcı gücü aşındırılıyor

Haberin Devamı

Türkiye’de bölücü terör eylemlerinin tırmanışa geçtiği hemen her dönemde Kuzey Irak’a, Kandil Dağı’na operasyon tartışmaları gündeme geliyor. Birkaç yıldan beri kanıksanan bir durum oldu bu. Ama sonuçta değil sınırötesi operasyon yapmak, Kuzey Irak’a yönelik caydırıcı bir mesaj dahi verilemiyor.

Oysa yakın tarihte askeri operasyona dahi gerek kalmadan baskı politikasıyla, caydırıcı güçle sonuç alabildiği bir örnek olay var Türkiye’nin önünde. 1998 yılında Suriye’ye yönelik olarak uygulanan baskı politikası...

9 sene öncesine kadar bölücü terör örgütünün ana karargahı Suriye’deydi, elebaşı Şam yönetiminin himayesi altındaydı.

Türkiye 1998 yılı ortalarından itibaren öyle kararlı bir politika ve strateji izledi ki sonuçta Abdullah Öcalan önce Suriye’den kovuldu, ardından bir kaç ay sonra da paketlenip Türkiye’ye getirildi.

Bu nasıl olmuştu?

Dün konuştuğumuz dönemin Başbakanı Mesut Yılmaz’dan dinledim o günlerdeki gelişmeleri.

Önce Milli Güvenlik Kurulu toplantısında o günkü Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Atilla Ateş konuyu gündeme getiriyor; “Suriye’ye baskı uygulayalım” diyor.

Kabul ediliyor ve 1998’in Temmuz ayında kurtuluş törenleri için Hatay’a giden Başbakan Yılmaz, komşuya çok sert bir mesaj veriyor: Terörü himaye etmekten vazgeçin...

Ardından Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Ateş, denetlemeler için gittiği Suriye sınırından sert bir konuşma yapıyor: “Terör örgütünü himaye etmeye, desteklemeye, elebaşını Şam’da korumaya devam ederseniz biz müdahale ederiz. Sabrımız taştı...”

Son olarak da o günkü Cumhurbaşkanı Demirel, 1 Ekim’de Meclis’in açış konuşmasında çok açık çok kararlı ifadelerle Suriye’ye müdahaleden söz ediyor.

Yılmaz, “Bütün bunlar devletin zirvesinde uyum içinde koordineli olarak yapıldı. Müthiş bir baskı uyguladık Suriye’ye. Ve sonuçta dayanamadı Mısır Devlet Başkanı Mübarek. Ankara’ya geldi, bizlerle görüştü ve Şam’a gitti. Hafız Esad (Suriye eski Devlet Başkanı) kararlılığımızın teyidini Mübarek’ten de alınca pes etti. Abdullah Öcalan’ı Suriye’den çıkardı, örgütün Suriye’deki varlığını dağıttı, bizimle işbirliğine girdi” diyor.

Aynı şey bugün Kuzey Irak için yapılabilir mi?

“Tabii ki iki durumu birebir karşılaştırmak doğru değil” diyor Yılmaz ve ekliyor:

“En başta da ABD faktörü nedeniyle doğru değil. O gün ABD Suriye’ye karşı bizim yanımızdaydı, ama bugün Kuzey Irak konusunda öyle değil...”

Fakat yine de Türkiye’nin caydırıcı gücünü kullanabilmesinin terör sorununun çözümünde büyük önem taşıdığına değiniyor Yılmaz ve “kararlı bir strateji, bir baskı politikası izlenebilseydi sonuç alınırdı, ama yapılamadı” diyor.

Niye yapılamadığını da şu sözlerle açıklıyor Yılmaz:

“Çünkü bugün devletin kurumları arasında uyum yok. Cumhurbaşkanı ayrı, hükümet ayrı, Türk Silahlı Kuvvetleri ayrı noktalarda. Devletin zirvesinde uyum değil, çatışma, küslük hakim olmuş ise bu elbetteki Türkiye’nin caydırıcı gücünü de aşındırır. Kuvvetli ve inandırıcı mesajlar veremezsiniz dışarıya.

Vermeye çalışsanız da ciddiye alınmazsınız. Ben bu ülkede üç defa başbakanlık yapmış biriyim. Bugün devletin tepe noktalarına baktığımda aklımın almayacağı işler oluyor, anlamakta güçlük çekiyorum. Genelkurmay Başkanı ile Başbakan basın aracılığıyla, kamuoyu aracılığıyla birbirlerine mesaj gönderiyorlar. Bu durumu çok yadırgıyorum...”

Gerçekten de bugün devletin zirvesinde uyum değil çatışma havası hakim. Durum böyle olunca caydırıcı güç, güç olmaktan çıkıyor, çünkü kullanılamıyor. Hatta tam aksi bir durum meydana geliyor. Son günlerde sınır bölgesindeki hareketlilik üzerine ABD savaş uçakları Türk hava sahasını ihlal ediyor.

Acaba neden?

Caydırıcı bir etki yapsın diye mi? Kuzey Irak’tan uzak durun mesajı vermek için mi?

DİĞER YENİ YAZILAR