Yerel seçim kaygısı IMF kapısında patinaj yaptırıyor...

Haberin Devamı

Hükümet ekonomik kriz tehlikesinin geç de olsa farkına varmış durumda. Ancak yapılması gerekenler, alınması gereken acil önlemler konusunda hala kafalarda tereddüt var. Muhtemelen bunun da ana nedeni yaklaşmakta olan yerel seçimlere ilişkin kaygı...

Küresel finansal krizin yerel seçim süreci ile çakışması AKP açısından krizin kendisinden bile büyük tehdit haline gelmiş durumda. Özellikle de küresel krizin Türk ekonomisi üzerinde yaratabileceği olası olumsuzluklardan korunmak için IMF ile bir an önce yeni bir stand-by düzenlemesine gidilmesi önerilerini duymak bile istemiyor Başbakan Tayyip Erdoğan.

Çünkü, AKP ve Erdoğan bugüne kadar hep ekonomide sağlanan olumlu ve başarılı gelişmelerle övünüyor, ülkeyi IMF’ye muhtaç olmaktan kurtardığını savunuyordu. Gerçekten de küresel finansal sistem bir yıl önceki gibi olsaydı, uluslararası fonların Türkiye ilgisi artarak sürüyor olsaydı IMF’ye ihtiyaç yoktu. Türkiye yine artan oranda borçlanmaya dayalı ekonomik büyümesini bir süre daha devam ettirebilirdi.

Ancak ABD’de patlak veren, ardından Avrupa ve diğer ülke ekonomilerini sarsan finansal kriz işleri çok değiştirdi.

Krizin Türk ekonomisi üzerinde ciddi olumsuzluklar doğurabileceğini hükümet de dahil artık herkes kabul ediyor. Bazı önlem önerileri için Maliye Bakanı Kemal Unakıtan her ne kadar “Ortada yangın yokken niye boşa su sıkalım” diye karşı çıkıyor olsa da bir yandan da arayışlar bütün hızıyla devam ediyor. Ekonomik Koordinasyon Kurulu sık aralıklarla toplanıp durum değerlendirmesi yapıyor önlemleri tartışıyor.

Fakat ortada somut önlem olarak şu ana kadar netleşmiş üç temel unsur var:

1. Varlık barışı.

2. Eximbank’a bütçeden ek kaynak aktarılarak ihracatın desteklenmesi,

3. KOBİ’lere faiz subvansiyonunun artırılması.

Bu önlemler krizin Türk ekonomisi üzerindeki olası yıkıcı etkilerini bertaraf etmeye yeterli olacak mı?

Olamayacağını ekonomi yönetimi de biliyor. Türkiye’nin önümüzdeki dönemde yaşayacağı asıl sorunun dış kaynak girişinin daralmasından kaynaklanabileceğini herkes görüyor. Ama bunun için düşünülen önlem “varlık barışı” adı verilen yurt dışındaki paraların, yastık altı, kayıt dışı servetlerin kayıt altına alınabilmesi. Bu yolla sisteme ne kadar döviz girecek? En iyimser tahmini Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım yapıyor: 15 milyar dolar.

Türkiye’nin yıllık dış finansman ihtiyacı ise bu rakamın kat be kat üstünde. Hazine Müsteşarlığı’nın verilerine göre 2009’da ödenecek dış borç miktarı tamı tamına 61 milyar dolar. Hükümet, 50 milyar dolar da cari açık varsaydığına göre rakam 111 milyar dolar. Bunun yanısıra bir de döndürülmesi gereken 60 milyar dolarlık kısa vadeli dış borç var.

Türkiye elbette bir ödeme krizine düşmez. Ancak, dış kaynak akışında aksama, daralma olursa bu durum ekonominin makro dengelerini sarsabileceği gibi döviz borcu yüksek olan sektör ve firmalarda da ciddi sıkıntılara neden olabilir.

O nedenle güçlü bir çapa olarak IMF öneriliyor. IMF ile kuvvetli bir mali desteğe dayalı yeni stand-by en etkili çözüm olarak gösteriliyor.

Ama tam seçim arifesinde IMF ile yeni anlaşma siyaseten hükümetin pek işine gelmiyor.

DİĞER YENİ YAZILAR