Yeniden Uludere faciası ön plana geçtiği, tartışmaların ana ekseni bu olay üzerine kaydığı için bu hafta başkanlık sistemi yoktu siyasetin gündeminde.
Ancak başkanlık sistemi tartışması her ne kadar haftalık grup toplantılarının ana gündeminde olmasa da herkesin kafasının bir yerinde bu konu kuşkusuz vardı.
Yeni anayasa ve başkanlık sistemi siyasetin temel tartışma gündemi içindeki yerini bir süre daha koruyacak.
Şu anda asıl merak konusu Anayasa Mahkemesi’nin cumhurbaşkanının seçimi ve görev süresi ile ilgili yasa konusunda ne karar vereceğinde.
Anayasa Mahkemesi eğer yasanın kritik maddesini, yani şimdiki cumhurbaşkanının görev süresinin 7 yıl olduğuna ilişkin hükmü iptal ederse, yeni anayasa ve başkanlık sistemi tartışmaları zorunlu olarak rafa kalkacak.
Çünkü bu durumda ülke, en kısa zamanda apar topar cumhurbaşkanlığı seçimine gidecek.
Fakat karar iktidarın beklediği gibi, çıkarılan yasanın anayasaya uygun olduğu ve dolayısıyla CHP’nin iptal başvurusunun reddi yönünde olursa o zaman tartışmanın harareti yükselebilir.
O durumda bütün hesaplar 2014’e dönük olarak yapılacak. Yeni anayasa, yeni sistem 2014 hesaplarına göre kurgulanacak.
CHP ve MHP’nin “kesin hayır” dediği, iktidarın ve Başbakan’ın “tartışılsın” dediği başkanlık veya yarı başkanlık sistemi yeni anayasada nasıl formüle edilecek?
Kritik soru bu. Bu yönde dört parti arasında uzlaşı mümkün değil. Bu durumda masadan kim kaçacak?
CHP veya MHP mi, AKP mi?
Erdoğan son günlerde sıklıkla tekrarlıyor, “Masadan kaçan taraf biz olmayacağız” diyor.
Çünkü masadan kalkan taraf, ciddi bir siyasi bedel ödemek riskiyle karşı karşıya. Oyun bozanlık yapan parti olarak damga yiyecek. Uzlaşmayla yeni demokratik ve özgürlükçü bir anayasayı engelleyen parti olarak gösterilecek.
O yüzden yazım işi, ulus tanımı, dil ve eğitim gibi kritik maddelere gelinceye kadar ağır aksak da olsa yürüyebilir. Bu ve benzeri kritik maddeler dışındaki bölümler, başkanlık sistemi ile ilgili bölümler dışında uzlaşmaya dayalı bir yazım süreci işletilebilir. Ama iş kritik maddelere gelince ne olacak?
Anlaşmazlık çıksa dahi hiçbir siyasi parti kaçan taraf, masadan ilk kalkan taraf olmak istemeyecek. Herkes masada kalacak ama o masadan anayasa çıkmayacak.
Yani tam anlamıyla kilitlenme durumu...
Bu durumda muhtemelen Başbakan Erdoğan, dönüp muhalefeti halka şikayet edecek.
Muhtemelen de şunu söyleyecek:
“Biz yüzde 50 çoğunluğumuza rağmen muhalefetle eşit oy ve söz hakkına razı olduk. Ama buna rağmen görüyorsunuz yeni anayasayı engelliyorlar. Bize dayatmada bulunmaya çalışıyorlar. Bunu kabul edemeyiz...”
Ve o noktadan sonra iş TBMM Anayasa Komisyonu’na taşınacak.
İktidar çoğunluğu Anayasa Komisyonu’ndan başkanlık veya yarı başkanlık sistemine uygun arzu edilen metni çıkarabilir.
Bu metnin Meclis Genel Kurulu’ndan geçmesi de sürpriz olmaz.
Nasıl mı?
İki şekilde geçer. Birincisi, AKP bir veya iki muhalefet partisi ile uzlaşmaya varabilir. En garantili yol gibi gözükse de bugünkü siyasi ortamda böyle bir uzlaşma çok zor gözüküyor.
İkincisi ise tıpkı 2010 yılındaki kısmi anayasa değişikliğinde olduğu gibi AKP’nin yeni anayasayı tek başına Meclis’ten geçirmesi...
Çok zor, hatta matematiksel olarak imkansız gibi gözükse de AKP bu yolla sonuç alabilir.
BDP’den, MHP’den hatta CHP’den bazı milletvekilleri gizli oylamada AKP ile birlikte “evet” oyu kullanabilir.
AKP’nin Başbakan Erdoğan’ın temel tercihi bu senaryodan yana değil. Partiler arası uzlaşma arzu ediliyor. Ancak bu olmaz,yeni anayasa için başka bir yol kalmazsa ise o zaman elbette ustalık döneminin ince taktikleri uygulamaya girebilir...
Yeni anayasa için kritik süreç başlıyor...
Haberin Devamı