Türkiye nereye gidiyor? Siyasi iktidar, asker, polis, yargı başta olmak üzere devlet kurumları arasındaki gerilim neyin işareti? Devlet organları çatışıyor mu?
Gelişmeler, ülkenin içine sokulduğu rota, bizi gerçek demokrasiye mi götürüyor yoksa bazılarının iddia ettiği gibi kaosa, tek parti diktasına mı sürüklüyor?
Son dönemde ülke gündemiyle ilgili hemen bütün tartışmalar bu sorular ekseninde yürüyor.
Ve en tepedeki siyasetçiden medyaya, toplumun hemen tüm kesimlerine kadar bu noktada da derin bir bölünme, cepheleşme yaşıyor Türkiye.
Devletin anayasal organları arasındaki çatışma görüntüsünü dün CNN Türk’te Hasan Cemal ve Cengiz Çandar, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e sordular. Bu soru Cumhurbaşkanı’na daha önce de sorulmuştu. Gül eski yanıtını tekrarladı. Cumhurbaşkanı’na göre devlet kurumları arasında çatışma, gerilim söz konusu değil. Olsa olsa alt düzeyde teknik ayrıntılarda bazı anlaşmazlıklar, yetki uyuşmazlıkları olabilir, diyor Cumhurbaşkanı.
Ülkenin genel gidişatından, demokratikleşmeden memnun ve gelecek açısından da umutlu olduğunu söylüyor Cumhurbaşkanı Gül.
Acaba gerçekten memnun mu yoksa topluma moral aşılamak için mi öyle söylüyor?
Eğer gerçekten Cumhurbaşkanı, Ankara’da özellikle son haftalarda yaşananlarda yadırganacak bir durum olmadığını görüyor ve söylüyorsa birileri Türkiye’yi, hepimizi yanıltıyor demektir.
Örneğin Genelkurmay Başkanı, “Türk Silahlı Kuvvetleri’ne karşı asimetrik psikolojik harekat yürütülüyor” diye şikâyet ediyor. Yargıtay Başkanı, “Savunma durumundayız” diye yakınıyor. Telefon dinlemelerinden duyduğu kaygıyı ifade ediyor.
Polis sokakta albayları, binbaşıları yakalıyor. Vahim suikast iddiaları ortaya atılıyor. Genelkurmay’ın kozmik odalarındaki devlet sırları günlerdir didik didik ediliyor.
Bunları, normal, olması gereken, olağan gelişmeler olarak değerlendirebilmek güç.
Ayrıca, Cumhurbaşkanı’nın, Başbakan’ın kaygı duymadığı, olağan saydığı bu gelişmeler, muhalefet tarafından kaygı verici olarak değerlendiriliyor.
Örneğin DP Genel Başkanı Hüsamettin Cindoruk, yaşananları “Devletin çivisi çıktı” diye değerlendiriyor.
Dün konuştuğumuz CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın değerlendirmesi daha da çarpıcı.
Baykal’ın Cumhurbaşkanı ile uyuşan tek tespiti, çatışmanın kurumlararası olmadığı.
Ancak hemen ardından şunları ekliyor Baykal:
“Bugün Türkiye’de görülmedik biçimde şiddetli bir çatışma ortamı var. Fakat söylendiği gibi anayasal kurumlar birbiriyle çatışmıyor. Hükümet, devletin, cumhuriyetin temel anayasal kurumları ile çatışıyor. Bu kurumlara karşı savaş yürütülüyor...”
Genelkurmay Başkanı’nın “asimetrik psikolojik harekat” yakınmasını değerlendirirken de çok önemli bir iddia ortaya atıyor:
“Bu asimetrik kampanya niye var? Bu kampanyayı veya harekatı kimler yürütüyor? Bunlar bilinmiyor mu? Elbette biliniyor. Arkasında hükümet olmadan böyle bir kampanya yürütülebilir mi?”
Yani askere karşı yürütülen bu kampanyanın hükümet tarafından himaye gördüğü kanaatini taşıyor Deniz Baykal.
Baykal’a göre bugün ülkede olup biteni herkes görüyor, neyin ne için yapıldığını da biliyor. Ama, ne kanaat önderleri, ne yazar çizerler, ne sivil toplum örgütleri, ne de devlet kurumlarının tepesinde bulunanlar açık açık olup biteni söyleyemiyor.
Bu durumu da “korku” ve “yılgınlığa” bağlıyor Deniz Baykal.
Bu durumdan çıkışın tek çözüm yolu bulunduğunun altını çiziyor Baykal: Seçim...
Yaşananlar neyin işareti?
Haberin Devamı