Ankara’nın bir numaralı gündem maddesi, 12 Eylül referandumuyla hükümetin önemli bir mesafe katettiği yargı reformu. Referandum, hükümetin tercihi doğrultusunda sonuçlandı ama kavga bitmedi. Aksine şimdi uyum yasaları hazırlanırken kavga daha da şiddetleniyor.
Bu kavga sadece siyasi platformda iktidarla muhalefet arasında yürümüyor. Siyasi iktidarla kurulu düzenin kurumları arasında da bütün şiddetiyle devam ediyor.
İktidar muhtemelen Ceza Muhakemeleri Yasası’nın tutukluluk süreleri ile ilgili hükmünün yürürlüğe girmesinin ardından başlayan tartışma ve toplumsal tepkinin yargı reformunun üçüncü hamlesi açısından uygun bir ortam oluşturduğunu düşünüyor.
O yüzden Yargıtay ve Danıştay’ı yeniden yapılandırma projeleri devreye sokuluyor.
Hükümetin Yargıtay ve Danıştay hamlesi aslında tahmin edilmeyen bir durum değildi. Daha Hizbullah sanıklarının tahliye edildiği ilk gün başlayan tartışma sırasında, iktidar sözcülerinin “yargı reformu” dediği anda hem CHP hem de MHP “hükümet yüksek yargıda operasyon hazırlığı yapıyor” diye tepki göstermişti.
Hükümetin yüksek yargı için düşündüğü yeniden yapılandırmanın özeti şu:
Yargıtay’da 6 yeni daire oluşturulacak, mevcut 32 dairedeki üye sayıları arttırılarak her daire iki ayrı heyete ayrılacak. Halen 250 olan Yargıtay’daki üye sayısı 387’ye çıkarılacak.
Danıştay’da da 2 yeni daire oluşturulacak, üye sayısı 95’ten 156’ya çıkarılacak. Türkiye 9 yargı bölgesine ayrılarak her bölge için bir istinaf mahkemesi oluşturulacak. Hem yüksek yargıdan hem de siyasal muhalefetten hükümetin bu projesine şiddetli itiraz var.
Bu düzenlemeyle yargının tümüyle siyasallaştırılacağı, yandaşlaştırılacağı, siyasi iktidarın emrine sokulacağı iddia ediliyor.
İddianın gerekçesi de Anayasa Mahkemesi ve Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun oluşumunda yaşanan örneklere dayandırılıyor.
Anayasa değişikliği ile Anayasa Mahkemesi’nin üye sayısı arttırılmış, Meclis ve Cumhurbaşkanı’nın yeni üyeler ataması öngörülmüştü. Bu atamalar yapıldı ve atanan yeni üyelerin tümü iktidar yanlısı-yakını veya en azından mevcut siyasi iktidarla aynı görüşleri paylaşan isimlerden oluştu.
Yeni HSYK ise bütünüyle Adalet Bakanlığı’nın, hükümetin arzuladığı isimlerden oluştu.
Yani her iki kurum da siyasi iktidarın hedef ve arzuları doğrultusunda dönüştürüldü.
Muhalefette ve yüksek yargıda gerçekleştirilmeye çalışılan bu üçüncü hamle ile yüksek yargının, hükümetin ve Başbakan Erdoğan’ın öteden beri eleştiri oklarına hedef olan Yargıtay ve Danıştay’ın “yandaş yargı”ya dönüştürüleceği kaygısı hakim.
Yakın geçmişte yaşanan Anayasa Mahkemesi ve HSYK örnekleri bu kaygıların pek de haksız olmadığını gösteriyor.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, bu durumu yargı bağımsızlığı ve demokrasiye karşı darbe olarak niteliyor.
“AKP baskıcı rejim kurmak için kendine bağlı yargıçlar olsun istiyor. Karar, siyasi otorite tarafından alınsın, yargı da bunu onaylasın istiyor AKP. Bu demokrasi için en büyük tehlikedir” diyor Kılıçdaroğlu.
Kılıçdaroğlu, yüksek yargıdaki bu düzenlemelerle Türkiye’nin “tek parti rejimi”ne götürülmeye çalışıldığını savunuyor.
Hükümet ise yargıdaki sorunların, adaletin tecellisindeki gecikmelerin, zamanaşımı sorunlarının, tartışmalı tahliyelerin önüne geçileceğini, daha sağlıklı bir yargı sisteminin oluşturulacağını söylüyor.
Ama kimse kimseyi ikna edemiyor. Tartışmalı, kavgalı, çatışmalı bir süreçte gerçek bir yargı reformu yapılabilir mi?
Yargı kavgası şiddetleniyor...
Haberin Devamı