Yargı hukukun mu hesaplaşmanın mı aracı?

Haberin Devamı

Yargı uzunca bir süredir bütün siyasi tartışmaların odağında bulunuyor. Yargının hem yapısı, bağımsızlığı ve tarafsızlığı tartışma konusu, hem de işlevi.

Belediyelerdeki yolsuzluk iddialarından, şike soruşturmalarına, Ergenekon, Balyoz ve darbe soruşturmalarından Danıştay’daki idari yargı karar ve işlemlerine kadar hemen her önemli konu siyaseti de toplumu da kutuplaştırmaya yetiyor.

Son örnek Danıştay 10. Dairesi’nin verdiği 19 Mayıs törenlerine ilişkin karar. İktidarın “garabet” diyerek şiddetli tepki gösterdiği bu karara CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Yargı kararına saygı duymamız lazım, yargı kararı herkesi bağlar” diyerek alkış tutuyor.

Ama öte yandan Ergenekon veya belediyelerle ilgili yolsuzluk soruşturmaları ile ilgili yargısal karar ve işlemlerde tam tersi bir durum geçerli. O dava ve soruşturmalarda iktidar yargı ve yargısal süreçlere “saygı” beklerken muhalefet ateş püskürüyor. Bu tartışma, bu her kesimin kendine göre yargı ve yargı kararı beklentisi neden? Yargı neden bu kadar çok tartışılıyor?

Salt siyasi kaygılar nedeniyle mi?

Hayır...

Özellikle son yıllardaki bazı yargı karar ve uygulamaları bu tartışmayı haklı kılacak bir zemin oluşturuyor. En azından bu yönde bir toplumsal algı oluşturuyor.

Özellikle de belediyelerdeki yolsuzluk soruşturmaları neredeyse tümüyle muhalefet belediyeleri üzerinde yoğunlaşması. İktidar belediyelerine karşı güvercin tavrıyla yaklaşan yargının, muhalefet belediyeleri ile ile ilgili iddiaları örgütlü suç kapsamına alıp çete muamelesi yapması...

Deniz Feneri davası ile ilgili yaşananlar...

Ergenekon, Balyoz, KCK ve diğer siyasi davalardaki hak ihlalleri, tartışmalı deliller...

Ve son örnek darbe davaları...

Örneğin, Ankara Özel Yetkili Cumhuriyet Savcılığı’nın yürütmekte olduğu 28 Şubat soruşturması. Savcılar bu konuda dava açmak için niye 15 yıl geçmesini beklediler?

Bu dava 15 yıl, 10 yıl önce açılamaz mıydı?

Açılamayabilirdi. Çünkü o yıllar askeri vesayetin tüm ağırlığı ile sürdüğü yıllardı. Peki ya 2007’den sonra?

2007 yılı 27 Nisan e-muhtırası aslında Türkiye’de askeri vesayetin kırıldığı önemli bir dönemeç olmuştu. O dönemecin ardından yapılmamış, teşebbüs aşamasına bile gelmemiş darbelerle ilgili soruşturma ve yargılama süreci pekala başlatılabildi. Ergenekon ve Balyoz davaları yıllardan beri sürüyor. Bu davalarda TSK’nın onlarca generali tutuklanıp hapse atıldı ama nedense 28 Şubat soruşturması için beklendi.

Bu soruşturma şimdi başladı ve dalga dalga devam ediyor.

Fakat 27 Nisan e- muhtırası ile ilgili hala düğmeye basılmış değil.

“Basılacak” deniyor. Ne zaman?

Evet zamanlama önemli.

Bu kritik siyasi soruşturma ve davalarla ilgili gerçekten de bir merkezden planlama yapıldığı iddiası Ankara’da çok yaygın.

Acaba “zamanlama” gerçekten siyasi ihtiyaçlara göre mi belirleniyor? Özellikle muhalefetin bu konudaki iddiaları şu şekilde özetlenebilir:

- Önce siyasal durum ve ihtiyaçlar değerlendiriliyor.

- Ardından iktidara yakın yazılı, görüntülü ve internet medyası aracılığıyla psikolojik ortam oluşturuluyor.

- Bu aşamalar tamamlandıktan sonra yargı devreye giriyor ve gözaltı dalgaları başlatılıyor...”

Muhalefetin bu yöndeki iddiaları öteden beri vardı. 2007’de Ergenekon operasyonları başlatıldığında dönemin CHP Genel Başkanı Deniz Baykal bu ve benzeri pek çok iddiayı dile getirmişti. Ama o dönemde kamuoyunda pek etkili olmadı bu iddialar.

Ama şimdilerde kamuoyu algısı giderek değişiyor. Adalete, yargıya karşı zaten zedelenmiş olan olan güven duygusu iyice aşınıyor.

DİĞER YENİ YAZILAR