Yapısal reformlar ve AB sürecinin önemi...

Zaten çok önceden belliydi. Yasa, Anayasa Mahkemesi’nce iptal edildiği gün, hükümetin niyeti ortaya çıkmış, sosyal güvenlik reformunun seçim sonrasına kalacağı anlaşılmıştı

Haberin Devamı

Zaten çok önceden belliydi. Yasa, Anayasa Mahkemesi’nce iptal edildiği gün, hükümetin niyeti ortaya çıkmış, sosyal güvenlik reformunun seçim sonrasına kalacağı anlaşılmıştı. Fakat nedense bu durum şimdiye kadar resmen ilan edilmedi. Temmuz ayına kadar tasarının yeniden düzenlenerek sosyal güvenlik reformunun gerçekleştirileceği duyuruldu. Fakat önceki gün Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu gerçeği resmen ilan etti: Sosyal güvenlik reformu 2008 yılına, yeni Meclis ve yeni hükümete bırakıldı...

Yeni Meclis’e, yeni hükümete bırakılan sadece sosyal güvenlik reformu değil. Türkiye’nin öncelikli pek çok işi artık doğal olarak yeni döneme kalıyor. Mevcut parlamento ve hükümet bundan sonra durumu idare edecek, Türkiye’nin rutin işlerini yürütecek.

Çünkü bu aşamadan sonra (aslında bu noktayla kadar geçen son birkaç aydan beri de öyle) Başbakan’ın, bakanların, milletvekillerinin, herkesin aklı iki seçime takılı.

Onun için şimdi hükümetin ve parlamentonun geniş toplum kesimlerinin tepkisini çekebilecek bir sosyal güvenlik reformunu yeniden tartışma gündemine getirmesi düşünülemezdi.

Sadece bu da değil. Hükümet, bu yıl içinde yapması gereken pek çok reformu, kritik özelleştirmeyi de rafa kaldırmış durumda.

Örneğin, yılın ilk aylarında yapılması öngörülen elektrik dağıtım özelliştirmelerine ilişkin ihaleler ertelendi. Nedenini de birinci ağızdan Başbakan açıkladı: İhaleyi kazanan özel şirket seçim öncesinde zam yaparsa, vatandaş bunu hükümetten bilir...

Aynı şekilde Halk Bankası’nın blok satış yöntemiyle özelleştirilmesi de askıya alındı. Çünkü bu özelleştirmeye de esnaf, sanatkar ve küçük ölçekli işlmetmelerin büyük tepkisi var. Normalde elektrik fiyatlarına aylar öncesinden zam yapılması gerekiyordu ama hükümet bunu göze alamıyor. Bu yılı da zamsız atlatabilmek için TEDAŞ’ın açıkları, alışılmadık yöntemlerle, Özelleştirme İdaresi’nden bir milyar doların üzerinde fon aktarılarak kapatılmaya çalışılıyor.

Yapılması gereken reformlar askıya alınırken, yapılmaması gereken işler yapılmaya başlıyor. 215 bin geçici işçiye daimi statü kazandırılması, kamu alımları ve yatırımlarına ilişkin bütçe harcamalarının arttırılması, çiftçiye dönük düşük faizli, hibeli sulama kredisi sistemi devreye sokuluyor, tarım subvansiyonları arttırılıyor.

Özetle yapısal reform süreci fiilen askıya alınmış durumda. IMF ile ilişkilerde sorun yaşanıyor, gözden geçirme tamamlanamıyor ama hükümetin IMF’yi pek de ciddiye aldığı yok, ilişkileri koparmadan seçimlere kadar zaman kazanma eğilimi ağır basıyor.

Şimdi bütün bu olumsuzluklara rağmen bugün ne makroekonomik dengelerde tehlikeli bir bozulma söz konusu, ne de piyasalarda ciddi çalkantı yaşanıyor. Ki geleceğe dönük önemli siyasi risklerin varlığına rağmen piyasalar sakin.

Bunun iki temel nedeni var. Birincisi, Türkiye’nin yakın geçmişteki kriz tecrübeleri ve özellikle de 2001 krizinin hemen ardından uygulamaya konulan ekonomik program ve yapısal reform süreci. 2001’den bu yana gerçekleştirilen yapısal reformların Türkiye’nin ekonomik altyapısını nasıl güçlendirdiği, içte ve dışta güveni arttırdığı şimdi daha net görülmüyor. İkincisi, AB süreci. Bugün her ne kadar donuklaşmış olsa da AB yolunda alınan mesafe Türkiye ekonomisi, hatta demokrasisi için bile önemli bir sigorta işlevi görüyor.

Gelinen bugünkü noktada artık Türkiye’de ekonomik kriz çıkarmak özel bir çaba ve marifet gerektiriyor.

DİĞER YENİ YAZILAR