Meclis’te dün siyasi partilerin haftalık olağan grup toplantıları, parti liderlerinin birbirlerine karşı haftalık salvo atışları vardı.
Atışların dozu her hafta sertleşiyor.
Öyle ki artık karşılıklı söz düellosu, eleştiri sınırlarını aşıp, suçlamanın da ötesinde kavgada bile ağza alınmayacak hakaretler seviyesine ulaşıyor.
Dün önce AKP grup toplantısı yapıldı. Başbakan Tayyip Erdoğan burada, ana muhalefet partisi CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na demediğini bırakmadı.
İşte Başbakan Erdoğan’ın Kılıçdaroğlu’na yönelik ifadelerinden öne çıkan birkaç cümlenin kısa özeti:
- Bir gün BDP’nin vagonu oluyor, bir gün yabancı yazara çanak tutuyor...
- Bazı medya kuruluşlarını, bazı yazarları yedeğine alarak Türkiye’yi karalayarak son derece çirkin bir kampanya yürütüyor. Kendi ülkesinin imajına zarar veriyor...
- Cebinde gazeteci kimliği çıkan polis katilini savunuyorsun, Roj TV’yi de savun...
- Bırakın Türkiye’yi, CHP bile böyle genel başkan görmedi...
Kısa bir süre sonra partisinin grup toplantısında CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu kürsüye çıktı.
Kılıçdaroğlu, uzun yıllar kamu görevinde bulunmuş, devlet bürokrasisininin en üst kademelerinde yıllarca görev yapmış bir isim. Bürokrasi hayatında da siyaset hayatında da dürüst, bilgili, kültürlü saygın bir isim olarak ön plana çıkmıştı. Sinirini, öfkesini kontrol altında tutabilen, sakin, saygılı, ölçülü beyefendi bir kişilik olarak tanınıyordu.
Fakat özellikle dün çok farklı bir Kılıçdaroğlu vardı kürsüde. Özellikle dünkü grup konuşması Başbakan Erdoğan’ın sert üslubuyla yarışır nitelikteydi.
Hatta Başbakan’ın kullandığı sert üslubu bile en azından dün itibariyle geride bıraktı Kemal Kılıçdaroğlu.
İşte bazı örnek, özet ifadeler:
- Postmodern diktatör...
- Bölücü... Toplumu bölüyor. Toplumun fay hatlarını tetikleyip deprem yaratmak istiyor...
- Dindar görünümlü din tüccarı...
- Şu densizliğe, şu ahlaksızlığa bakar mısınız? Sende ahlak kırıntısı var mı?
İşte siyasetin zirvesindeki üslup bu...
Oysa her iki lider de birbirlerine yönelik eleştirilerini daha farklı bir üslupla, kırıcı olmadan, hakarete vardırmadan yapabilirlerdi.
Hatta her ikisi de daha saygılı ifadelerle çok daha sert, çok daha can alıcı eleştiriler de yapabilirlerdi. Her ikisinin de bilgisi, kültürü, görgüsü, hitabet kapasitesi buna elveriyor.
Ama onlar bu sert, deyim yerinde ise kırıcı ve kaba üslubu tercih ediyorlar.
Bir süreden beri karşılıklı olarak bu kavgacı üslubu tercih ettiklerine göre belki de bunu bir tür yeni siyaset biçimi, yöntemi haline dönüştürmek istiyorlar.
Taraftarlarını, seçmen tabanlarını bu yöntemle kemikleştirmek, kutuplaştırmak istiyor da olabilirler. Ki Türkiye zaten uzunca bir süreden beri kutuplaşmış durumda; bunun için ekstra gayrete çabaya da ihtiyaç yok.
Şu da var ki, Başbakan Erdoğan bu tür sert, kutuplaştırıcı siyaset biçiminden karlı çıkıyor. Sağ ve merkez sağdaki küçük partilerin seçmen tabanlarının AKP’de konsolide olmasında bu yöntemin kuşkusuz etkisi oldu.
Bu yöntem, bu sert ve kırıcı üslup Kılıçdaroğlu’na ve CHP’ye de olumlu katkı yapar mı?
Kuşkulu...
Üslup mu, yeni siyaset biçimi mi?
Haberin Devamı