Türkiye yeni bir strateji bulmak zorunda...

Haberin Devamı

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin yaklaşık üç aylık yaz tatili bu hafta bitiyor. Pazartesi günü mesai, kaldığı yerden devam edecek. Kalınan yer terördü, yeni dönemin ana gündemi kuşkusuz yine terör olacak.

Aslında siyaset tatilde değildi, aksine Meclis’in yaz tatili boyunca fazla mesai yaptığı da söylenebilir. Tek eksik her salı yapılan olağan grup toplantıları ve liderlerin karşılıklı salvo atışları oldu geçen üç aylık tatil süresinde. Ki onu da genel başkanlar buldukları hemen her fırsatta birbirlerine karşı en ağır ifadelerle yüklenmeye devam ettiler. Şimdi 1 Ekim’den itibaren bu durum yine üç ay öncesine dönecek, resmi grup toplantısı şovlarıyla siyasal gerilimi karşılıklı olarak tırmandırmayı sürdürecek genel başkanlar.

Oysa ülkenin gündemi, karşı karşıya olunan yakıcı sorunlar, gerilimi ve kutuplaşmayı değil, aksine uzlaşmayı, bütünleşmeyi gerektiriyor. Yeri geldiğinde “uzlaşma”, “mutabakat”, “elini taşın altına koymak” sözcükleri de genel başkanların ağzından bol bol işitiliyor. Ama sadece lafta.

Örneğin bölücü terörle mücadele ve Kürt sorununun çözümünün (MHP böyle bir sorunun varlığını kabul etmediği gibi, konuşulmasından dahi rahatsız oluyor) toplumsal ve siyasal uzlaşmayla sağlanabileceğini söylüyor genel başkanlar. Ama daha bunu söylerken bile cümlenin hemen devamında muhataplarına yönelik çok ağır suçlamalar ve hakarete varan ifadeler geliyor.

Her ne kadar aksini ifade etseler de bütün siyasi aktörler, Türkiye’nin bu en önemli sorununu ne yazık ki iç siyasetin kısa vadeli çıkar hesaplarına malzeme yapıyorlar.

Türkiye’nin bugün en önemli en kritik sorunu olarak kabul edilen terör ve Kürt meselesi üzerinden siyasi polemik ve hesaplaşma Meclis’in açılmasıyla birlikte daha da şiddetlenecek.

Meclis’in yeni yasama döneminde muhtemelen gündeme ilk olarak sınır ötesi askeri harekat tezkeresi gelecek; bu konuda hükümete verilen yetkinin bir yıl daha uzatılması talebi.

Oslo görüşmelerinden, Uludere faciasına, Akdeniz’de düşürülen savaş uçağına, Suriye krizi ve hükümetin bu konuya ilişkin politikası, bu çerçevede yeniden siyasi tartışmaların merkezine oturacak.

Peki bu tartışmalar çözüme hizmet edecek mi?

Hayır... Aksine belki çözümü daha da zorlaştıracak, sorunu daha da ağırlaştıracak.

Oysa gerek içerdeki gelişmeler, gerekse Suriye krizinin seyri, siyasetin en azından terör ve Kürt sorununun çözümü konusunda uzlaşmasını zorunlu kılıyor.

Çünkü, iktidarıyla muhalefetiyle bütün siyasi aktörler biliyorlar ki, ne kadar güçlü olursa olsun tek başına iktidarın iradesiyle bu sorunun çözümü çok zor.

Çözümün ön koşulu, toplumsal siyasal mutabakat.

Siyasetteki kavga ve gerilimin, toplumsal kutuplaşmanın bu kadar arttığı bir ortamda mutabakat mümkün mü?

DİĞER YENİ YAZILAR