TÜİK moral bozuyor...

Haberin Devamı

TÜİK (Türkiye İstatistik Kurumu) ekonomiyle ilgili her ay dört temel veri yayınlıyor; enflasyon, dış ticaret, sanayi üretimi, kapasite kullanım oranları.

Çok değil, 4-5 ay öncesine kadar bu veriler hükümet için hep övünç kaynağı niteliğinde oluyordu. Hükümetin ekonomideki başarısının resmi ilanı niteliğindeydi rakamlar. İhracatın ne kadar hızlı arttığı, sanayi üretiminin nerelere yükseldiği, istihdam ve işgücü piyasasındaki iyileşmeleri gösteriyordu o zaman rakamlar. Şimdi ise iç karartıyor, moral bozuyor. Örneğin geçen hafta üretim ve sanayide kapasite kullanımına ilişkin veriler açıklandı. İki veri de tahminlerin ötesinde bir bozulma gösteriyordu. Sanayi üretimi ve kapasite kullanım oranları ağır bir krizin işareti niteliğindeydi.

Dün de sanayideki bu olumsuzluğun doğal sonucunu gösteren istihdam verileri açıklandı. Dünkü rakamlar, sadece ekonomideki kötü gidişi göstermekle kalmıyor, bunun sosyal dokuya olası etkileri konusunda da fikir veriyor. 2007 yılı Kasım ayı itibariyle yüzde 10,1 olan işsizlik oranı 2008 yılının aynı döneminde yüzde 12,3’e yükselmiş. İşsiz sayısı 645 bin kişi artarak 2 milyon 995 bine ulaşmış.

İşsizlik oranı toplamda yüzde 12,3 olarak gözüküyor ama bu oran tarım dışı sektörlerde yüzde 15,4.

En dramatik olanı ise genç nüfus. TÜİK’in verilerine göre genç nüfustaki işsizlik oranı yüzde 23,9. Yani her dört gençten biri işsiz.

İstihdam ve işsizlik verileri durumun 2001 krizinden daha vahim bir noktaya doğru gitmekte olduğunun habercisi. Çünkü, krizin, özellikle imalat sanayii ve inşaat sektörlerindeki sıkıntının yol açtığı ve açacağı yaygın işsizlik artışları esas olarak önümüzdeki TÜİK’in verilerine yansıyacak. Durumun daha da kötüleşeceğine kimsenin kuşkusu yok.

Başbakan Tayyip Erdoğan hala “Hamdolsun bizim ekonomimizin durumu iyi” diye mi düşünüyor bilemeyiz. Fakat bazı üst düzey ekonomi bürokratları, ekonomiden anlayan, iş dünyasını bilen bakanlar vehametin farkında.

Örneğin dün konuştuğumuz Sanayi ve Ticaret Bakanı Zafer Çağlayan, üretim, istihdam ve işsizlik rakamlarının “kaygı verici” olduğunu gizlemiyor.

Hatta zaman geçirmeksizin önlem alınması gerektiğini de düşünüyor Çağlayan. Keşke Başbakan Erdoğan da öyle düşünseydi ve hatta bu kadar geç kalmadan üç ay önce “geliyorum” diyen krizi dikkate alıp kapsamlı önlemleri yürürlüğe koyabilseydi.

Yine de geç olmakla birlikte kapsamlı önlemlerin yürürlüğe konması sıkıntıların daha da derinleşmesini engelleyebilir. Çağlayan’a düşündüğü önlemleri sorduğumuzda yanıtı şu oldu:

“Bugün temel sorun üretim ve işsizliktir. O yüzden bugün artık enflasyonla mücadele bile birinci öncelikli değil. Bana göre sektörleri rahatlatmak, işsizliğin daha da artmasını önleyebilmek için iş dünyasının da bir süredir talep ettiği vergi ve sigorta primlerinin ertelenmesi çare olarak düşünülebilir. SSK ödemeleri üç ay süreyle ertelenebilir. Yani 1 Mart’ta yatırılması gereken primler 1 Haziran’a ertelenir ve belirli bir süre bu üç aylık gecikme sürdürülür. Bu işletmelerin finansman sıkıntısını bir ölçüde hafifletebilir. Bu uygulamanın Sosyal Güvenlik Kurumu’nun mali dengelerini bozmaması için de İşsizlik Fonu devreye sokulur, geciktirilen ödemeler o fondan karşılanır. Benzer uygulama vergi ödemeleri için de yapılabilir. Ama tabii ki bunlar benim kişisel görüşüm. Maliye ve Hazine ile bunları konuşup olgunlaştırmak gerekiyor. Kararı hükümet verecek ama benim önerim bu yönde...”

Bu öneriyi acaba Başbakan kabul edecek mi?

DİĞER YENİ YAZILAR