Öcalan sorununa rağmen idam cezasının kaldırılmasından, Kıbrıs'ta çözüm formülüne, asker sivil ilişkilerine, MGK'nın sivilleşmesine kadar AB için bir dizi kritik düzenlemeyi hayata geçirebilen Türkiye şimdi "zina" çukurundan kurtulamıyor ve sırf bu nedenle de AB hedefini ciddi biçimde riske atıyor.
Bunu da son yılların en hızlı AB yanlısı iktidarı ve onun Başbakanı yapıyor. Avrupa kamuoyunun bile hararetle tartıştığı Türkiye'deki zina sorununun niye böyle bir kilitlenmeye dönüştüğü tam olarak anlaşılabilmiş değil. Özellikle Başbakan Erdoğan'ın zina konusunda girdiği keskin inatlaşmanın nedenini yakın çevresi, en yakın kurmayları bile çözmekte zorlanıyor.
Tartışma ilk ortaya çıktığında AKP kurmaylarınca bunun AKP tabanındaki ve Meclis grubundaki katı "Milli Görüşçü" kanadın bastırması sonucu yaşandığı söylendi. Başbakan'ın grubu yatıştırmak için zinayı savunduğu kulislere pompalandı.
Ancak tartışmanın ve olayların seyri, tabandaki değil aksine tavandaki bir Milli Görüşçü çıkışın söz konusu olduğunu ortaya koyuyor.
Bunun için son günlerin bazı gelişmelerini adım adım irdelemekte yarar var:
* Meclis'in olağanüstü toplantısı öncesinde kamuoyunda zinaya hapis cezası verilip verilmemesi tartışmalarının yoğunlaştığı ortamda yapılan AKP MYK toplantısından sonra Başbakan bir açıklama yapıyor. Muhafazakâr bir parti olduklarını vurgulayarak ailenin korunmasının önemine değiniyor ve zinaya hapis cezası getirmeye kararlı olduklarını ilan ediyor. Kendini bu konuda kamuoyu önünde bağlıyor...
* 346 maddelik yasanın CHP ile uzlaşma olmadan Meclis'ten geçirilmesinin güçlüğü bilindiği için ana muhalefet partisi ile uzlaşma arayışları sürdürülüyor. CHP, iktidar kanadının kararlılığı karşısında bir ara zinanın şikâyete bağlı değil de re'sen soruşturulacak suçlar kapsamına alınıp cezalandırılması koşuluyla "evet" diyebileceği sinyalini veriyor. Ancak ardından kamuoyunun tepkisi ve AB'den gelen sinyaller üzerine CHP fikir değiştiriyor.
* 14 Eylül'de Meclis'in olağanüstü toplantısı öncesinde AKP grup toplantısı yapılıyor. Başbakan Erdoğan Tacikistan'da olduğu için toplantıya Abdullah Gül Başkanlık ediyor.
* AKP'nin grup toplantısı sürerken Baykal, Grup Başkanvekili Anadol kanalıyla Adalet Bakanı Çiçek'e acil görüşme isteğini iletiyor.
* AKP'den Gül, Çiçek, Dengir Mir Fırat, Hayati Yazıcı, Haluk İpek ve Eyüp Fatsa; CHP'den Baykal, Anadol ve Önder Sav Başbakan'ın Meclis'teki odasında bir araya geliyor. Konu, zina krizi... Gül, Duşanbe'deki Başbakan Erdoğan'la telefon görüşmesi yapıp bilgi verdikten sonra, zina önergesinden vazgeçilmesi koşuluyla iki parti arasında uzlaşma sağlanıyor...
* Genel Kurul toplanıyor ve TCK tasarısının maddeleri jet hızıyla geçmeye başlıyor.
* 15 Eylül'de Başbakan Ankara'ya dönüyor ama Meclis'e hiç uğramıyor. Ardından AKP grubunda yeni bir hareketlenme başlıyor. Bir gün önce bittiği ilan edilen zina krizi yeniden alevlenmeye başlıyor.
* Erdoğan'ın kurmayları zina yerine "cinsel sadakatsizlik" terimini icat ediyor ve buna yönelik hapis cezası hükmünü tasarıya eklettirmek için yeniden CHP'nin kapısı çalınıyor.
* CHP'den ret yanıtı alınınca Adalet Bakanı Çiçek ve Adalet Komisyonu Başkanı Toptan ile grup başkanvekilleri Başkan Erdoğan'a gidiyorlar. Bütün bu kritik gelişmeler olurken Erdoğan Meclis'e uğramamaya özen gösteriyor...
* Görüşmeden sonra Adalet Bakanı CHP grup başkanvekillerini yeniden arıyor ve cinsel sadakatsizlik cezası üzerinde anlaşma sağlayıp sağlayamayacaklarını soruyor. Olumsuz yanıt alınca tekrar Başbakan'a gidiyor Çiçek
* Ardından da Başbakan Erdoğan'ın talimatı doğrultusunda tasarının görüşmeleri tamamlanıp yürürlükle ilgili son üç maddeye gelindiğinde AKP tasarıyı komisyona geri çekiyor.
Bu gelişmeler, bu pazarlık trafiği gösteriyor ki, Erdoğan, Abdullah Gül ve Cemil Çiçek'in Baykal ile vardıkları zina mutabakatından rahatsız oluyor. Mutabakata bozup Gül'ü çok zor duruma düşürmek istemediği için de tasarıyı komisyona çekme talimatını veriyor. Daha sonra tekriri müzakere ile zinaya hapis cezası hükmünü eklemek için...
Başbakan'ın AB hedefini tehlikeye atma pahasına bu ısrarı niye?
İşte AKP'de Milli Görüşçü muhafazakârların da milliyetçi muhafazakârların da liberallerin de yanıt aradıkları ama mantıklı bir yanıt bulamadıkları soru bu.
Başbakan'ın üzerinde bu konuda parti tabanından gelen bir baskı olmadığı açık. Ancak yine AKP kulislerinde konuşulanlara göre Erdoğan bu olayla muhafazakâr kamuoyundan sempati toplayacağını umuyor, AB'yi ikna edebileceğine inanıyor. Bir de partisi içinde liberal gözüken, örneğin İstanbul Milletvekili Nimet Çubukçu gibi bazı hanım milletvekillerinin bu konudaki önerilerini, bazı cemaat ve aile yakınlarının en önemlisi de eşi Emine Erdoğan'ın telkinlerinin etkili olduğu kulislerde konuşuluyor...
Sorun tabandaki değil "tavandaki" Milli Görüşçüler...
Öcalan sorununa rağmen idam cezasının kaldırılmasından, Kıbrıs'ta çözüm formülüne, asker sivil ilişkilerine, MGK'nın sivilleşmesine kadar AB için bir dizi kritik düzenlemeyi hayata geçirebilen Türkiye şimdi "zina" çukurundan kurtulamıyor ve sırf bu nedenle de AB hedefini ciddi biçimde riske atıyor
Haberin Devamı