Başbakan Tayyip Erdoğan, partisinin anayasa uzlaşma komisyonundaki temsilcilerini kastederek, “Masadan kalkan taraf biz olmayacağız” diyor. Meclis Başkanı Cemil Çiçek, ise masadan kalkanın, uzlaşmadan kaçanın seçmen tarafından sandıkta cezalandırılacağını söylüyor.
Özetle muhalefet partileri açısından risk büyük. Uzlaşma masasından kalkan yanacak...
İyi de siyasi parti temsilcileri uzlaşma komisyonundan niye kalksınlar? “Yeter artık, sıkıldık, biz gidiyoruz” mu diyecekler? Ya da “Sizin önerileri kabul edemeyiz” diye tepki gösterip mi masadan kalkacaklar?
Hayır. Hiç bir muhalefet partisinin o masadan kalkmasına gerek yok aslında.
Çünkü, iktidar veya muhalefet, herhangi bir siyasi partinin kabul etmediği hiçbir hükmün, düzenlemenin yeni anayasa taslağına girmesi mümkün değil. Dolayısıyla ortaya çıkacak (eğer çıkabilirse) yeni anayasa taslağı metni bütün siyasi partilerin ortak mührünü taşıyacak. Hiçbir siyasi parti de doğal olarak o metnin altına zorla imza atmayacak.
Baştan yapılan anlaşma öyle. Uzlaşma komisyonunun ilk toplantısında bizzat Başbakan Erdoğan’ın tavsiyesi üzerine alınan prensip kararı var: Yeni anayasa taslağı, oy oranlarına, milletvekili sayılarına bakılmaksızın bütün siyasi partilerin, eşit oy ve ortak kararı ile yazılacak. Herhangi bir partinin “hayır” dediği madde, düzenleme o metne giremeyecek.
Bu durumda hiçbir siyasi partinin o masadan kalkması gerekmiyor. Ki, zaten bütün siyasi partiler, Meclis Başkanı Cemil Çiçek’in dile getirdiği tehlikenin farkında. Kimse oyun bozanlık yapan, problem çıkarıp toplumu çok istediği yeni anayasadan mahrum bırakan taraf konumuna düşmek istemiyor.
Bu durum, yeni anayasanın geleceği bakımından faydalı mı, değil mi ayrı konu.
Çünkü, hiç kimse masadan kalkmaz ise uzlaşma görüntüde bozulmamış olacak. Fakat acaba o masadan anlaşma, uzlaşma çıkacak mı?
Çok ama çok zor...
Örneğin, komisyon şu anda yazım aşamasına geçmiş durumda. Yeni anayasa yazımı fiilen başladı.
Ancak yeni anayasa hangi temele, hangi sistem esasına oturtulacak? Başbakan Tayyip Erdoğan’ın “siyasi istikrar ve ülkenin geleceği bakımından yararlı” gördüğü anlaşılan başkanlık veya yarı başkanlık sistemine mi geçecek Türkiye yoksa mevcut parlamenter sistemi devam ettirmeyi mi tercih edecek?
Bu tercih netleştirilmeden, bu konuda genel bir uzlaşmaya varılamadan yeni anayasa yazmak mümkün değil. Çünkü yeni anayasanın temel omurgasını bu tercih belirleyecek.
Bugün yürütülmekte olan başkanlık tartışmalarından sonuç alınabilmesi, bütün siyasi partilerin bu konuda uzlaşmaya varabilmeleri ise mümkün değil.
Bu çok temel anlaşmazlık konularından biri...
O kadarla da kalmayacak uzlaşmazlık konuları. Örneğin, laiklik tarifi, millet tanımının yeniden yapılması, dil, eğitim ve yargı ile ilgili temel düzenlemeler konusunda partilerarası uzlaşma sağlanabilecek mi?
Çok zor.
Örneğin millet tarifi, dil ve eğitim konularında MHP ile BDP’nin ortak noktada buluşabilmeleri imkanı yok gibi.
Aynı şekilde yargı ile ilgili temel hükümler konusunda da AKP ile CHP acaba nasıl uzlaşacak?
Aslında bu temel konularda dört siyasi partinin aynı noktada buluşabilmesinin zorluğu baştan beri biliniyordu. İktidar partisi ve Başbakan Erdoğan da bunu çok iyi görüyordu. Ama buna rağmen komisyonda dört partinin ortak kararının, oy birliğinin aranmasına dönük prensip kararına onay verdi Başbakan Erdoğan.
Oy birliği koşulunun yaratacağı sıkıntı elbette biliniyordu. Bunun komisyonu kilitleyebileceği, hiçbir partinin masadan kalkmaması durumunda o masadan iş çıkmayacağı da biliniyordu.
Buna rağmen bu prensip kararı niye alındı?
Belki de iktidarın bu zorluğu, tıkanıklığı aşacak, henüz açıklanmamış sihirli bir formülü var...
Siyasetin uzlaşma imtihanı...
Haberin Devamı