Sınır ötesi ve türban

Haberin Devamı

Sınır ötesi operasyonla ilgili hükümet tezkeresi Meclis’e geldiğinde DTP dışındaki bütün partilerin milletvekillerinin desteğiyle kabul edilmişti.

Beklenen de oydu zaten. Hayati önemdeki ulusal meseleler gündeme geldiğinde siyasal çekişmeler, gerilim konuları ne kadar önemli olursa olsun geri plana itilmiş, en azından görüntüde birlik mesajı verilebilmişti.

Bugüne kadar hep böyle oldu. 1974’teki Kıbrıs Barış Harekatı’nda böyle oldu. Bölücü terörün yükseldiği dönemlerde sınırötesi operasyonlarda da böyle oldu, Bütün siyasi partiler, toplumun hemen hemen bütün katmanları birlik görüntüsü sergileyebildi.

Şu anda da Türkiye yine tarihinin en kritik sınır ötesi askeri operasyonlarından birini yürütüyor. Bugüne kadar 30 şehit verildi. Mehmetçik ağır kar- kış koşullarında bölücü teröristlerle çarpışıyor. Hemen her gün cami avlularından şehit cenazeleri kaldırılıyor.

Peki bugün siyasi partileriyle, siyasetçisiyle, kurumlarıyla, sıradan insanıyla tam anlamıyla kenetlenmiş bir Türkiye fotoğrafı var mı?

Ne yazık ki yok. Çünkü bunu gölgeleyen, torpilleyen bir başka sorun yaşıyor Türkiye.

Türban sorunu...

Bu sorunla ilgili yaşanan son gelişmeler hem siyasetteki gerilimi yükseltiyor hem devlet kurumlarını birbirine düşürüyor hem de toplumda ciddi bir kutuplaşma riski yaratıyor.

Yüksek öğretimdeki kaos ve karmaşa ortamı gün geçtikçe büyüyor. YÖK ortadan ikiye bölünmüş durumda. YÖK Başkanı ile üniversite rektörleri arasındaki kavga giderek alevleniyor. Herkes birbirini hukuksuzlukla, yasaları ve anayasayı çiğnemekle suçluyor. Karşılıklı suç duyuruları yapılıyor.

Dün son olarak iktidar partisi de üniversitedeki kavgaya müdahil oldu. AKP Genel Başkanı Dengir Mir Fırat da anayasa değişikliğinin ardından üniversitede türbana izin vermeyen rektörleri çok ağır ifadelerle suçladı ve cumhuriyet savcılarını göreve çağırdı. CHP de YÖK Başkanı hakkında suç duyurusunda bulundu ve cumhuriyet savcılığı da inceleme başlattı.

Öyle anlaşılıyor ki bu mesele bütün tarafları mahkemelere taşıyacak. Anayasa Mahkemesi’nde görüşülmekte olan “iptal ve yok hükmünde” davasının yanısıra önümüzdeki günlerde Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’na, cumhuriyet savcılarına ve Danıştay’a da çok iş düşeceği anlaşılıyor.

Türban tartışmalarının, bu konuyla ilgili anayasa düzenlemesinin Kuzey Irak’a yönelik bu kritik sınır ötesi askeri harekatla çakışması, paralel gündem oluşturması her bakımdan büyük talihsizlik.

ABD İLE SÜRE GERİLİMİ

Çünkü bu harekatın süresi uzadıkça Türkiye’nin diplomatik alanda da bazı baskılarla karşı karşıya gelebileceği anlaşılıyor.

Örneğin dün Ankara’ya gelen ABD Savunma Bakanı Gates’in Hindistan üzerinden yaptığı, “Kısa sürede operasyonu sonuçlandırıp Irak’tan çıkın” mesajı.

Gerçi bu mesajın yanıtını hem Başbakan Erdoğan hem de Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt dünkü görüşmeleri sırasında Gates’e net biçimde ilettiler.

Orgeneral Büyükanıt’ın görüşmeden sonra yaptığı açıklama şöyle:

“Kısa süre izafi bir kavram, bazen bir gün, bazen bir senedir. Bizim terörle mücadelemiz devam edecek. ABD de terörle mücadele ediyor, Afganistan’da kaç yıldan beri. Aynısını kendisine anlattım, anlayışla karşıladılar.”

Evet, ABD 7 yıldan beri Afganistan’da ne yapıyor?

Kendisine tehdit olarak gördüğü El Kaide terörüyle mücadele ediyor.

Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Irak’ın kuzeyindeki işi muhtemelen o kadar uzun sürmeyecek. Ama öyle ABD Savunma Bakanı’nın söylediği gibi birkaç gün içinde de bitmeyecek.



DİĞER YENİ YAZILAR