Seçim ve ekonomi...

Haberin Devamı

Seçim ve ekonomi yani geçim birebir ilişkili iki kavram. Yakın geçmişte ekonominin seçimler üzerinde ne kadar etkili olduğu açık ve net biçimde görüldü.

Örneğin 2002 seçimleri...

O seçimlerde iktidarda bulunan koalisyon partilerinin tümü baraj altında kaldı. Çünkü 2001 yılında yaşanan ekonomik kriz, daha doğrusu ekonomik felaket, yolsuzluk, usulsüzlük iddiaları ile de birleştiği için seçmen koalisyon partilerine çok ağır bir ceza kesti.

Bugünkü iktidar partisi AKP’nin 2002 seçimlerini kazanıp tek başına iktidar olmasında o günlerin siyasi iklimi kadar, belki ondan daha da fazla ekonomideki gelişmelerin etkili olduğuna hiç kuşku yok. Aynı şekilde AKP’nin 2007’de yüzde 46,6 gibi oldukça yüksek bir oy oranıyla elde ettiği parlak seçim zaferinin arkasında sadece Cumhurbaşkanlığı seçimi sırasında yaşananlar mı var? 367 tartışmalarının, ‘türbanlı eş’, ‘Müslüman Cumhurbaşkanı’ tartışmalarının AKP’nin oyunu yükselttiğine kuşku yok.

Fakat AKP’nin birinci iktidar döneminde ekonomi alanında gösterdiği performansın etkisi tartışmasız daha yüksek.

2007 Türkiye’sindeki ekonomik tabloyu kısaca özetlemek gerekirse;

Türkiye’nin 30 yıldan beri baş edemediği yüksek enflasyon bu dönemde alt edilmiş, yıllık fiyat artışları tek haneli rakamlara çekilebilmişti.

Yıllık ortalama kalkınma hızı dönem içinde ortalama yüzde 7’ler seviyesinde gerçekleşmiş, üretim ve yatırım artışına paralel toplumun göreli refah seviyesi hissedilir ölçüde artmıştı.

İşsizlik yavaş da olsa azalmaya başlamıştı.

Küresel ekonomik konjonktürün de etkisiyle Türkiye’ye dış kredi ve sermaye akışı tahminlerin ötesinde artmış, ülke görülmedik ölçüde bir döviz bolluğu yaşamıştı.

Döviz kurlarının ve kredi faizlerinin düşmesi, iç talebin, tüketimin önemli ölçüde artmasını sağlamıştı.

Bu tablo AKP’nin 2007 seçim zaferinde etkili oldu. Peki ya bugün?

Bugünkü tablo belki henüz 2001’deki ekonomik felaket günleri kadar ağır değil ama 2007’deki gibi de parlak değil.

Bugün ekonomide büyüme değil, küçülmenin ne ölçüde olacağı tartışılıyor. İşsizlik tarihin en yüksek oranlarına çıkmış durumda. Üretimde, özellikle imalat sanayii üretiminde görülmedik oranda küçülmeler yaşanıyor. Fabrikalar üretimine ara veriyor, kapanıyor, yüz binlerce işçi işini kaybediyor, işsizler ordusuna katılıyor.

Başbakan Tayyip Erdoğan her ne kadar kriz olgusunu reddetmeye devam etse, “kriz bizi teğet geçiyor” iddiasını sürdürmeye çalışıyor gözükse de bir yandan da gecikmeli de olsa önlem almayı sürdürüyor. Her gün yeni bir önlem paketi açılıyor.

Özetle ekonomide durum pek parlak değil. Ekonomide işler iyi gitmiyor, 2007’de belirgin bir biçimde refah artışını hisseden geniş seçmen kitleleri bugün, işini kaybediyor, yoksullaşıyor veya en azından bu yönde kaygılar taşıyor.

Bu tablo acaba 29 Mart’ta sandığa ne ölçüde yansıyacak?

Anketlere bakılacak olursa pek etkili olmayacak gibi. Bütün anketler AKP’yi yine yüzde 40’ın üzerinde gösteriyor ki, AKP açısından 2007’deki yüzde 46,6’lık oy oranının bugün yüzde 40’lar düzeyine gerilemesi büyük bir başarısızlık sayılmaz. Olağan iktidar yıpranması olarak değerlendirilebilir. Eğer sandık sonuçları da anketleri doğrular nitelikte çıkarsa o zaman asıl düşünmesi gerekenin iktidar değil muhalefet partileri olması gerekiyor.

DİĞER YENİ YAZILAR