Başbakan Tayyip Erdoğan, Makedonya gezisi sırasında gazetecilere söylediği Alman vakıflarının BDP’li ve CHP’li belediyelere aktardığı kredilerin PKK’ya gittiği yolundaki iddiasına ilişkin haberlerde dün düzeltme yapma ihtiyacı duydu. Ancak Almanya’dan gelen paranın PKK’ya gittiği iddiasının hala arkasında.
Tabii Alman vakfı deyince hemen herkesin aklına Konrad Adenaur veya Friedrich Ebert vakıfları geliyor...
Belediyelere kredileri bu vakıflar mı veriyor?
İşin aslı pek öyle değil gibi. Çünkü bunlar adı üstünde vakıf ve belediyelere, yerel yönetimlere, kredi veya hibe verebilmeleri sözkonusu değil.
Zaten Erdoğan’ın dünkü düzeltmesinde konu biraz daha aydınlığa kavuşuyor.
Erdoğan, CHP’li belediye ile ilgili iddiasına açıklık getirirken konunun Hazine Müsteşarlığı onayında olduğunu söylüyor.
Evet, Türkiye’deki bazı belediyeler, CHP’li, BDP’li ve hatta belki onlardan daha fazla AKP’li belediyeler de Almanya’dan kredi alıyorlar. Ama Başbakan’ın Makedonya’da söylediği gibi vakıflardan veya vakıflara bağlı kredi kurumlarından değil.
Sözkonusu vakıflara bağlı kredi kuruluşu zaten yok. O nedenle bu krediler muhtemelen doğrudan Alman Hükümeti’nin kontrolündeki finansal kurumlardan geliyor.
Örneğin doğrudan Alman hükümetinin kontrolündeki Yatırım Bankası GTZ’den altyapı yatırımları için kredi kullanan bazı belediyeler olduğu biliniyor. Aynı şekilde yine hükümet kuruluşu olan Almanya ithalat sigortası kurumu niteliğinde ve tıpkı bizim Eximbank gibi ihracatı teşvik amaçlı bir kurum niteliğindeki KWF’den ithalat kredisi kullanan belediyeler de var.
Bu da son derece doğal. Belediyelerin altyapı yatırım projeleri için yabancı finans kurumlarından kredi alması, kullanması ne ayıp ne de suç.
Sözkonusu iki kurumdan bugün belki sadece yerel yönetimler kredi kullanıyor, ama geçmişte, özellikle de ekonomik kriz dönemlerinde defalarca hükümetler de bu kurumlardan kredi alıp kullandılar.
Ve bugün hiçbir belediye de bu kredileri canının istediği gibi, kendi başına buyruk ve paranın bir bölümü de PKK’ya gidecek şekilde kullanım imkanına sahip değil.
Herhangi bir belediyenin sözkonusu Alman kredi kurumlarından kredi alabilmesi için önce proje hazırlaması gerek. Bu projenin DPT Müsteşarlığı Bölgesel Gelişme ve Uyum Genel Müdürlüğü’nün onayını alması şart.
Hükümetin bu kredi üzerindeki kontrol ve denetimi bununla da sınırlı değil. Sözkonusu kredinin miktarı, niteliği ve uygunluğuna Hazine Müsteşarlığı’nın da vize vermesi lazım. Hazine aynı zamanda bu kredinin garantörü de olmak durumunda.
Şimdi Başbakan Erdoğan’ın ısrarla arkasında durduğu iddia doğru ise -ki Başbakan söylediğine göre doğru kabul etmek gerekiyor- o zaman şu iki soru nasıl yanıtlanacak:
1. Merkezi idarenin, yani hükümetin bu kadar sıkı kontrolüne bağlı bir kredi mekanizmasının kötüye kullanılıp, bu paraların bir bölümü acaba PKK’ya nasıl gönderilebiliyor?
2. GTZ veya KWF “Verdiğim kredinin şu kadarını PKK’ya ödeyeceksiniz” diye koşul mu koyuyor kredi sözleşmesine?
Aslında BDP’nin kontrolündeki bazı belediyelerden PKK’ya para aktarıldığı iddiası yeni değil. Olabilir, bu ayrı bir usulsüzlük ve suç. Bu konuda gerçeği aydınlatacak olan da yargı.
Fakat şimdi bu konuda hedefi genişleterek, CHP’li belediyeleri ve daha da önemlisi Alman hükümet kurumlarını da “suç ortağı” olarak işin içine katarak, bu iddiayı Başbakan Erdoğan’ın dile getirmesi önemli.
Erdoğan’ın bu iddiasının CHP ve BDP ile iktidar arasında yeni bir gerilim ve çatışma konusu yarattığına kuşku yok. Ama olay bununla da sınırlı kalmayabilir.
Alman Hükümeti’nin kontrolündeki kredi kurumlarının belediyeler aracılığı ile PKK’yı fonladığı iddiası, iki ülke arasında diplomatik ilişkilerde de sıkıntı yaratabilir.
PKK’yı Alman hükümeti mi fonluyor?
Haberin Devamı