“23 Nisan” Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin kurulduğu, duvarına “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” yazısının kazındığı günün adı ve doğal olarak en önemli ulusal bayramlarımızdan biri. Ulusça Türkiye ve Türkiye Büyük millet Meclis’i dün bu bayramı ruhuna uygun biçimde kutlardı.
Meclis’te yapılan özel oturumda her yıl olduğu gibi siyasi parti başkanları konuşmalarında yine Meclis ve milli irade üzerine veciz ifadelerle süslenmiş değerlendirmelerde bulundular.
Meclis’te dört siyasi parti grubu olmasına karşın sadece üç grubun bu özel oturumda hazır bulunması, sadece üç parti başkanının konuşma yapması, altı çizilmesi gereken bir durum. Keşke BDP’nin bir temsilcisi de Genel Kurul’da milli egemenlik üzerine bir konuşma yapsaydı. Keşke onlar da askeri darbelerin milli irade ve demokrasiye verdiği hasarlarla ilgili görüşlerini açıklasalardı.
Yapmadılar...
İktidar partisine olan tepkilerini, yasal, yargısal ve bazı idari uygulamaları bu yolla protesto etme yoluna gittiler. Kendilerince bir farklılık sergilediler.
Özetle BDP kendisini, parlamentoda temsil edilen diğer üç siyasi partiden ayrı bir noktada konumlandırmayı tercih etti.
Meclis özel oturumundaki konuşmalara son dönemin güncel yargılama ve soruşturmaları damgasını vurdu.
Başbakan Tayyip Erdoğan ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Meclis’in ve milli iradenin önemine bir kez daha vurgu yaptılar. Darbe ve darbe girişimlerini eleştirdiler.
“Bu Meclis, artık darbelerle hesaplaşan bir Meclis’tir” diye sözlerine başlayan Başbakan Tayyip Erdoğan, “Meclis’e yönelik her türlü müdahale ve girişim, bu ülkenin istikbaline yönelik olacaktır. Milli iradeye ve demokratik rejime kastedenler er veya geç Meclis’ten, milletten ve yargıdan gereken cevabı alacaktır ve almaktadır...” diyerek darbeler konusunda net ve kararlı duruşunu bir kez daha yinelemiş oldu.
Darbeler konusunda aslında bütün siyasi partilerin tutumu aşağı yukarı aynı.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli de darbeleri lanetledi.
“Darbe düşünceleri Meclisimizin birikimlerine saygısızlık anlamına gelecektir” diyen Bahçeli yeni anayasa çalışmalarının önemine işaret etti:
“İlk sivil nitelikli yeni anayasa yapım süreci önemlidir ve Türk milleti hakettiği yeni anayasaya önümüzdeki yıla kadar mutlaka kavuşmalıdır. Önümüzdeki tarihi fırsat şahsi çekişmelere kurban edilmemelidir. Kavgayla değil barışla, küslükle değil kucaklaşmayla her meselemizin üstesinden geliriz...”
Bahçeli’nin yeni anayasa vurgusu elbette önemli ancak en az o kadar önemli olan ve yeni anayasa çalışmalarınının seyrini etkileyebilecek kadar önemli ve kritik bir başka sorunu daha var bugün siyasetin ve özellikle de TBMM’nin.
Tutuklu milletvekilleri sorunu...
Seçimlerden bu yana Türkiye bu sorunu konuşuyor ama çözemiyor. Daha doğrusu çözme iradesi gösteremiyor veya göstermiyor. Seçimlerin üzerinden 10 aydan fazla süre geçti ve seçilen 8 milletvekili cezaevlerinde tutuklu.
İşte anamuhalefet partisi CHP’nin Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da dünkü konuşmanın “milli irade” bölümünü bu konuya ayırdı:
“Halkın iradesiyle seçilen vekillerin halen tutuklu olmaları bir demokrasi ayıbı olarak karşımızda durmaktadır...”
Evet, Türkiye bu ayıptan niye kurtulamıyor?
Tutuklu vekiller muhalefete mensup oldukları için mi?
MİT Müsteşarı’nı savcıdan, soruşturmadan korumak ve kurtarmak için üç günde yasa değişikliği yapabilen Meclis, milli iradenin tutuklu bölümü için 10,5 aydan beri niye harekete geçemiyor?
İki maddelik bir yasa değişikliği ile çözülebilecek bir sorun neden ortada bırakılıyor?
Anlaşılması güç.
Ki aslında bu sorunun çözümü normal olarak yasal değişiklik bir gerektirmiyor. Geçen dönemde seçilen bir milletvekili (Sabahat Tuncel) PKK davasından tutukluydu ama seçildiği gün ilgili mahkeme milletvekilini serbest bıraktı. Şimdi ise Ergenekon ve KCK mahkemeleri 8 milletvekilinin tutukluluğu konusunda adeta inat ediyor.
Belki de iktidarın estirdiği hakim rüzgar yargıçların tutuklulukta direnmesine neden oluyor.
Milli irade darbeler ve tutuklu vekiller...
Haberin Devamı