Mektuplaşma sürecinden uzlaşma çıkar mı?

Haberin Devamı

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın Başbakan Erdoğan’a dün elden yolladığı, ardından da kamuoyuna açıkladığı cevap mektubunda sürpriz yok.

Mektup yeni bir açılım içermiyor. Deniz Baykal ve CHP sözcülerinin bugüne kadar söylediklerinin ötesinde çarpıcı ifadeler, çözüm önerileri yok mektupta.

Altı sayfalık cevap mektubunda açılım süreci değerlendiriliyor ve CHP’nin tutumu beşinci sayfadaki şu ifadelerle özetleniyor:

“Biz açılım politikanızı, etnik ayrımcılığı teşvik eden, sakıncalı bir politika olarak değerlendiriyoruz. ‘Açılım Politikası’nın terör örgütünü muhatap haline getirdiğini, bölgedeki etkisini ve gücünü arttırdığını görüyoruz... Bu politikanızın etnik ayrımcılığı milli eğitime taşıyarak çok tehlikeli bir süreci harekete geçireceğini görüyoruz. ’Anaların gözyaşını dindireceğiz’söylemiyle bu milleti etnik bölünmeye tabi tutma politikasının haklı kılınamayacağının da farkındayız. Bu nedenlerle çok önemli tutarsızlıklar, çelişkiler, belirsizlikler içeren, tehlikeli tuzaklar barındıran bu ‘Açılım Politikası’nda hiçbir şekilde sizinle birlikte olmayacağımız çok açıktır...”

Deniz Baykal, “sizinle birlikte olmayacağız” diyor ama yine de görüşmeye kapalı değil. Başbakan’ı daha kapsamlı bir değerlendirme ve görüşme için CHP Genel Merkezi’ne davet ediyor.

Bu uzlaşma için elbette bir umut ışığı ama çok çok zayıf bir ihtimal.

Çünkü Baykal’ın dünkü mektubunda iktidara ve açılım politikasına yönelik getirdiği suçlamalar çok ağır.

Eleştiri ve suçlamalar üç temele oturuyor.

Birincisi, izlenen yöntem, sürecin ucu açık ve belirsizlikler içeriyor olması. Yine yöntemden kaynaklanan bir biçimde PKK’nın dolaylı da olsa muhatap haline getirildiği iddiası.

İkincisi, anadilde eğitim, üniversitelerde Kürtçe eğitimin önünün açılması. Baykal, mektubunda bunu “Etnik anadili şimdilik seçmeli ders olarak üniversitelere, milli eğitime yerleştirme mücadelesi hızla yürütülmektedir. Bunlar PKK’nın siyasi projesinin temel unsurlarıdır” diye eleştiriyor.

Üçüncüsü nokta ise etnik kimlikleri çok ön plana çıkardığı tartışma ortamıyla bu sürecin toplumu ayrıştırdığı iddiası...

Bu noktalarda hükümete yönelik çok ağır suçlayıcı ifadeler var mektupta.

Baykal, sürece ortak olmaya kapalı olmasına karşın yapılması gerekenlerle ilgili önerilerini de anlatıyor.

Örneğin bölgede eğitimin kalitesinin yükseltilmesi, işsizliğin azaltılması için yatırımların arttırılması. Bunun için de zarar etse de, ilke olarak karşı olunsa da, istisnai bir uygulama olarak bu bölgede devlet eliyle fabrikalar kurulup işletilmesi...

Aslında Baykal’ın sürecin sosyo ekonomik boyutları ile ilgili önerileri üzerinde iki lider belirli bir mutabakata varabilir.

Bu noktada iki taraf da belki çok uzak değil. Ama bir de sürecin canalıcı siyasi yönleri var.

İşte Baykal’ın itirazı, işbirliğine kapalıyız dediği kritik alan da bu.

O yüzden mektuplaşma sürecinin, demokratik açılım konusunda bir uzlaşma zemini oluşturması zayıf ihtimal.

Fakat Başbakan Baykal’la görüşmesinde derse ki; “Sizin mektubunuzdaki bazı tesbitler doğru. Ama biz de zaten böyle şeyler yapacağımızı hiçbir zaman söylemedik. Sizinle aynı hassasiyetleri taşıyoruz...”

O zaman belki belki bir uzlaşma ihtimali ortaya çıkabilir ama o da bugün için imkansız gibi...

DİĞER YENİ YAZILAR