Meclis Başkanı’ndan siyasi üslup değerlendirmesi: ‘Belaltı vuruş olamamalı biraz nezaket’

Haberin Devamı

Her seçim döneminde siyasetin klasik söylemi aşağı yukarı şu olmuştur:

“Bu seçim, ülkemiz ve demokrasinin geleceği için kritik önem taşıyor...”

Siyasi partilerin lider ve sözcüleri bir anlamda, “seçimi biz değil de rakip parti kazanırsa mazallah ülke kaosa sürüklenir” mesajı veriyor seçmenlere.
Bugünkü durum da öyle.

İktidar sözcüleri seçimi açık farkla alacaklarından kuşku duymuyorlar ama zayıf ihtimal de olsa tersi bir durumun çıkması halinde “ülke batar” demeye getiriyorlar. Muhalefet ise AKP’nin yeniden seçim kazanması halinde “sivil diktanın pekişeceği, demokrasinin, hukuk devletinin elden gideceği, korku imparatorluğunun kalıcı hale geceği, hatta ülkenin bölünebileceği” kaygısını pompalıyor. Sanki seçime değil de “ölüm-kalım” mücadelesine gidiyoruz.

Bu gerekçeyle iktidar da muhalefet de bu seçimin Türkiye’nin kritik dönüm noktası olacağı iddiasında. Aslında geçmişe bakıldığında her seçim döneminde siyasetin dili benzer olmuştur. Her seçim döneminde gerilim atmosferi bu gerekçelerle yüksek tutulmuş, seçmen kutuplaşmaya zorlanmıştı.

Bu kez zaten kutuplaşmış bir Türkiye var. Gerilim zaten yeterince yüksek. Ve bunu biraz daha yükseltmek için siyasi parti liderleri şimdiden birbirlerine karşı çok ağır ifadelerle yüklenmeye devam ediyorlar. Yarın meydanlara çıktıklarında neler söyleyeceklerini, hangi ağır ifadelerle birbirlerini suçlayacaklarını, hakarete varan ifadelerle polemiğe devam edeceklerini kestirmek zor değil aslında.
Örneğin, iktidarla ana muhalefet partisi arasındaki aile sigortası ve bedelli askerlik kavgasının vardığı nokta meydanlar ısındığında sürecin nasıl ilerleyeceğinin bir göstergesi gibi...

CHP’nin aile sigortası ile yoksullara 600 lira ile 1.250 lira arasında maaş bağlanması projesinden siyaseten rahatsızlık duyan Başbakan Tayyip Erdoğan, taciz ve kaset skandallarına gönderme yaparak belaltı vuruşa geçiyor: “Siz önce kendi pisliğinizi temizleyin... Hala aile sigortası diyorsunuz, siz ailenin sigortasını attırdınız. Aile kurumunu kirlettiniz...”

Kılıçdaroğlu da kendilerinin bedelli askerlik önerisine karşı çıkan Başbakan Erdoğan’a oğlu Bilal Erdoğan’la vuruyor: “Senin oğlun vali gözetiminde 21 gün askerlik yaparken iyiydi de, vatandaşın da bu haktan yararlanması mı kötü..?”

Başkan’ın değerlendirmesi

Dün Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Mehmet Ali Şahin’le yaptığımlız kısa sohbette, bu konuyu konuşurken “Parti liderlerinin bu çok sert üsluplarının ülkede gerilimi tırmandırmasını nasıl değerlendirdiğini” sorduğumda şu yanıtı verdi:

“Hayır, sayın parti liderlerimizin birbirlerine karşı olan üslupları şimdilik o kadar da çok sert değil, ama biraz sert. Siyasi tansiyonun biraz daha düşük olması daha iyi olur. Zaten halkın ortalama beklentisi de o yöndedir. Siyasetin nezaket içinde yapılması beklenir. Kimsenin özellikle de parti genel başkanlarının birbirlerine yönelik olarak belden aşağı vurmamaları lazımdır...”

Şahin’in dile getirdiği “siyasette nezaket” zaten Türkiye’nin çoktan unuttuğu bir ilke. En basit meseleyi bile hakarete varan bir kavga üslubuyla tartışmayı yeğliyor siyasetçiler.

Şahin’e bu çerçevede siyasi parti başkanlarına gerilimi düşürmeleri, üslubu yumuşatmaları ve nezaket konusunda bir çağrı yapmayı düşünüp düşünmediğini sorduğumda, “Hayır hayır öyle şey olur mu? Ben sayın genel başkanlara mürebbiyelik yapacak durumda olabilir miyim?” diyor ve ekliyor:

“Benim bu söylediklerim, bir öneri veya çağrı olarak düşünülmemelidir. Sayın genel başkanların herhalde benim çağrıma, önerime ihtiyaçları yoktur. Onlar ülkemizin yetiştirdiği ender seçkin şahsiyetlerdir. Nasıl bir üslup içinde olacaklarını, birbirleriyle nasıl konuşacaklarını elbette daha iyi değerlendirebilecek durumdadırlar. Benim söylediğim sadece bir durum değerlendirmesi...”
Haklı. Öyle açıkça bir “yumuşama ve nezaket çağrısı” yapmaya kalksa kendisi hedef haline gelebilir. En başta da kendi genel başkanı Tayyip Erdoğan’ın şimşeklerini üstüne çekebilir.

O nedenle değil Meclis Başkanı, Cumhurbaşkanı bile liderlere yumuşama çağrısı yapmayı göze alamaz. Kavga üslubu da sertleşerek devam eder. Ta ki 12 Haziran geceyarısına kadar...

DİĞER YENİ YAZILAR