Krizin neresindeyiz?

Haberin Devamı

Başbakan Tayyip Erdoğan küresel kriz ve Türkiye’ye etkileri konusunda Washington dönüşünde bugüne kadar yaptığı açıklamalardan biraz daha farklı bir değerlendirme yaptı.

Erdoğan’a göre bazı olumsuz esintiler var ama şu anda kriz sözkonusu değil. “2009’un ilk altı ayında sıkıntı yaşayabiliriz” diyor Başbakan.

Acaba Başbakan Erdoğan “önlem alın” diye feryat eden işadamlarının, bankacıların boşuna panik yaptığını veya kendi deyimiyle “krizden fırsat yaratmaya çalıştığını” mı düşünüyor?

Muhtemelen öyle. Ancak son iki aylık süre içinde piyasalarda meydana gelen iki temel gelişmeye bakalım: Son iki aylık süre içinde dolar kuru yüzde 36 oranında yükselmiş yani Türkiye’de bu oranda bir devalüasyon gerçekleşmiş. Borsa 37 binlerden (Ki bir ara 60 bine dayanmıştı endeks) 22 binler seviyesine inmiş. Hisse senetlerinde iki aylık ortalama değer kaybı yüzde 40 olmuş.

Sanayi üretimi düşüş trendine girmiş, bazı sektörlerde fabrikalar kapılarına kilit vurmaya başlamış, işsizlik rakamları artmış. Geleceğe dönük beklentiler ciddi biçimde bozulmuş.

Ama Başbakan Erdoğan başta olmak üzere ekonomiyi yöneten siyasi kadro “kriz olmaz, sıkıntı derseniz o da 2009’da olur” diyor.

2009 yılında sıkıntının çok daha büyük olacağına kimse itiraz etmiyor. Bugün özellikle reel ekonomide yaşanan sıkıntıların önemli bir bölümünün Türk ekonomisinde zaten varolan hastalıkların küresel krizin etkisiyle açığa çıkması sonucu olduğu biliniyor.

Küresel krizin etkisiyle daralan dış talebin ekonomik büyümeyi 2009 yılında çok daha ağır biçimde etkileyebileceği de öngörülüyor. Aynı şekilde hükümet çok farklı düşünse (veya farkında olmasa da) uluslararası mali piyasalardaki daralmanın Türkiye’yi 2009’da ciddi bir dış finansman sorunuyla karşı karşıya bırakabileceği de şimdiden görülüyor. O nedenle IMF ile bir an önce anlaşma yapılması gerektiğini savunuyor iş dünyası.

Özetle yaşanan onca sıkıntıya rağmen Türk ekonomisi henüz krizin ilk esintilerini yaşıyor. Asıl risk önümüzdeki dönemde görülecek.

O nedenle feryat ediyor iş dünyası, “bir an önce tedbir alın” diyor hükümete.

Hükümetin ise şu ana kadar gösterdiği en önemli reaksiyon, varlık barışı yasasından ve bankalara yapılan sert uyarılardan ibaret.

Başbakan Erdoğan, bankalara önceki gün yine sert biçimde yüklendi:

“Kredileri geri çağırma, kredi vermekten çekinme, kaçma... Kalkıp da ’kredi vermiyorum, şu kadar faizle veriyorum’gibi yollara gitmeyi ülke ekonomisine tehdit olarak görüyorum...”

Bu sözler, Devlet Bakanı Mehmet Şimşek’in bir süre önce BDDK Başkanı Tevfik Bilgin’e dönüp:

- “Tevfik yakıver bir iki bankanın canını... Bu bankaları biraz hırpalamak lazım...” diye özetlenebilecek direktifleriyle örtüşüyor.

Sanki bankaların kasalarında çok büyük kaynaklar var, geniş kredi imkanlarına sahip ama kasıtlı olarak krizi derinleştirmek, ekonomiyi sabote etmek istiyorlar.

Oysa, Hazine Müsteşarı İbrahim Çanakçı, Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz ve BDDK Başkanı Tevfik Bilgin’den kapsamlı bir brifing alsa gerçek durumun hiç de öyle olmadığını muhtemelen Başbakan da görecek. Tıpkı Washington ziyareti sırasında IMF’siz yola devamın imkansıza yakın olduğunu gördüğü gibi...

DİĞER YENİ YAZILAR