Krize karşı netleşen iki önlem: Yurt dışındaki paralar ve IMF anlaşması...

Haberin Devamı

Küresel finansal krizin estirdiği sert fırtınanın Türk ekonomisi üzerinde yaratabileceği olası hasarı hafifletmek için yürütülen hazırlık çalışmaları hız kazandı.

Bu konuda son günlerde toplantı üstüne toplantı yapılıyor Ankara’da ve önlem önerileri tartışılıyor. Ancak şu ana kadar ana çerçevesi kesinleşen sadece iki önlem var masada. Birincisi Türk vatandaşlarının yurtdışındaki paralarının çekilmesi, ikincisi de IMF ile yeni bir stand-by anlaşması yapılması.

Ekonomi kurmaylarının küresel finansal krizin Türk ekonomisi üzerinde olası etkileri konusunda yaptığı değerlendirmenin özeti şöyle:

“Finans krizi biçiminde patlayan banka ve mali aracı kurumları sarsan şimdi de reel ekonomilerde durgunluk biçimde ikinci merhaleye geçen kriz, Türkiye’yi ikinci aşamada etkileyecek. Yani bir banka krizi yaşamayacağız ama reel ekonomi ağır hasar görebilir. İki risk var: Birincisi genel ekonomik faaliyetlerde durgunluk ve hatta daralma. İkincisi ise küresel likiditenin daralmasıyla birlikte Türk ekonomisinin ihtiyaç duyacağı dış finansmanı sağlamada yaşanabilecek güçlükler. Şirketler kesiminin yüksek borçluluk durumu, 50 milyar doların üzerindeki kısa vadeli borçların geri ödenmesinde karşılaşılabilecek güçlükler. Mali bünyesi zayıf şirketlerin yaşayacağı muhtemel sıkıntılar ve ekonomideki durgunluğa paralel olarak işsizlik sayılarında patlama yaşanabilir...”

Temel değerlendirme ana hatları ile bu doğrultuda olduğu için önlem arayışları da reel ekonomideki hasarı asgaride tutabilmek ve dış kaynak arayışı noktasında yoğunlaşıyor.

Bu çerçevede hükümetin ilk aklına gelen Türk vatandaşlarının yurtdışında tuttukları serveti ülkeye çekmek olmuştu. Yani yurtdışı bankalarda ve yastık altında tutulan milyarlarca doların yurda çekilmesi ve legal mali sisteme sokulması.

Bu iki önlem önerisi, Başbakan Yardımcısı Nazım Ekren’ın başkanlık ettiği kriz toplantılarında bir süreden beri tartışılıyor.

Varlık barışı

Yurtdışındaki paraların banka havalesi ve bavulla getirilmesi yönünde Maliye Bakanlığı’nın hazırladığı yasa taslağı önceki gün yapılan toplantıda son biçimini aldı. Varlık Barışı adı verilen bu proje ile ilk anda paranın, uyuşturucu ve silah kaçakçılığı dışında girişine yeşil ışık yakılacak. Paranın ak mı kara mı olduğuna bakılmayacak. Ancak, ihbar veya gerekli görülmesi halinde Mali Suçlar Araştırma Yasası çerçevesinde gerekli araştırma yapılarak paranın uyuşturucu ve silah ticaretinden elde edildiği tespit edilirse yasanın öngördüğü müeyyideler uygulanacak.

Gelen para vergi yönünden herhangi bir incelemeye tabi tutulmayacak fakat bunun karşılığında binde 5 ile yüzde 2’ye varan oranlarda bir defalık vergi kesintisi alınacak. Binde 5’lik oranın sıfıra indirilmesi de gündemde.

Bu yolla hükümet büyük paralar hayal ediyor ama acaba öyle olur mu?

Toplantının yapıldığı Başbakanlık kulislerinde bu konuyla ilgili olarak önceki gün ilginç bir örnek olay anlatılıyor:

“Servetinin önemli bir bölümünü yurt dışında tutan bir Türk zengini ABD ve Avrupa bankaları sallanmaya başlayınca çok yüklü bir döviz mevduatını Türkiye’nin en büyük en sağlam bankalarından birinin İstanbul şubesine transfer etmiş. Ancak sonra içi rahat etmemiş ve bu mevduatı aynı bankanın bir Avrupa başkentindeki şubesine göndertmiş. Mevduata yüzde 100 devlet güvencesi sağlanan üstelik de faizlerin nisbeten yüksek olduğu Viyana’daki bir bankaya... Yani yabancı bankadan gelen para iki haftalık bir Türkiye turundan sonra yine yabancı bankaya gitmiş...”

‘Patinaj yapıyoruz’

Hükümetin aylardan beri kararsız olduğu bir önemli nokta da IMF ile ilişki düzeninin nasıl sürdürüleceği. Aylardan beri yeni dönemde yola IMF’siz mi devam edileceği yoksa “ihtiyati stand-by” mı yapılması gerektiği tartışılıyor. Ama karar yok. Ve bu arada Macaristan gibi bazı AB üyesi ülkeler de dahil gelişmekte olan bazı ülkeler krizden korunabilmek için IMF’nin kapısında teker teker kuyruğa giriyorlar. Önceki günkü toplantıda bu konudaki tartışma yeniden açılınca anlatılanlara göre Hazine Müsteşarı İbrahim Çanakçı dayanamıyor ve söz alıp şu uyarıyı yapıyor: “Biz bu konuyu aylardan beri konuşuyoruz ama bir türlü ne yapacağımıza karar veremiyoruz. İçerde ve dışarda bu konuda piyasaların kafasını karıştırmaktan başka bir şey yapmıyoruz. IMF’nin kapısında patinaj yapıyoruz. Siyasi otoritenin bu konuda bir an önce karar verip ne yapacaksak yapmamız lazım....”

Ekonomi yönetiminde bulunan herkes IMF ile zaman kaybetmeden bir stand-by yapılmasından hem de 25-30 milyar dolarlık bir ihtiyati krediye dayalı kuvvetli bir anlaşma yapılmasından yana. Ama bunu siyasi otoriteye, yani tek otorite olan Başbakan Tayyip Erdoğan’a kim anlatıp ikna edecek? Eskiden kolaydı. Teknisyenler veya ilgili bakan, Abdullah Gül’e anlatıyor, Gül de Başbakan’la konuşup ikna ediyor ve siyasi otoritenin kararı oluşuyordu. Şimdi bu zor görevi kim yapacak?

Çek yasası

Tartışılan önlem önerileri arasında bir süre önce Başbakan Erdoğan’ın dile getirdiği karşılıksız çek ve senet sorunu, kredi kartları ve tüketici kredileri de var.

Karşılıksız çek vermek suçlarında bir süre önce kaldırılan hapis cezasının yeniden getirilmesi de tartışılıyor.

Bu arada mevcut uygulamada çeki yazanın bankayı arayıp, “çalındı veya yanlışlıkla imzaladım. Ödemeyin...” demesi halinde çek ödenmiyordu. Bunun da değiştirilmesi karakterine uygun olarak çeklerin nakit para benzeri işlev görebilmesine dönük bir düzenleme yapılması yönünde de öneriler geliyor.

Ancak bugünkü ortamda yapılacak düzenlemelerin yarar mı getireceği yoksa piyasaları daha da mı karıştıracağı konusunda ekonomi yönetimi henüz işin içinden çıkabilmiş değil.

Reel sektörün talepleri

Bu arada Başbakan Yardımcısı Nazım Ekren’in başkanlığında yarın yapılacak olan Ekonomik Koordinasyon Kurulu toplantısına özel sektör temsilcileri de çağrıldı. Odalar Birliği TUSİAD, MÜSİAD, Bankalar Birliği, YASED gibi kuruluşların temsilcilerinin katılacağı bu toplantıda da krize karşı alınması gerekli önlemler tartışılacak. Bu toplantıda hükümetin, krizden kaçınılmaz olarak etkilenecek olan reel sektöre birtakım vergi kolaylıkları sağlaması talep ediliyor. Örneğin, sıkıntıya düşebilecek şirketlerin gelir ve kurumlar vergisi stopajlarının makul bir faiz oranı ile bir yıl ertelenmesi. İşçi çıkarmalarının önüne geçebilmek için de sigorta primlerinin bir süre işsizlik fonundan karşılanması. Özel sektörün bu talepleri de yarınki toplantıda ele alınacak. Ancak hükümet, en azından şu an için bu taleplere pek sıcak değil...

DİĞER YENİ YAZILAR