Kriz mi teğet geçiyor, açılım mı?

Haberin Devamı

Türkiye’nin ekonomik, siyasal ve toplumsal açıdan zorlu bir süreçten geçmekte olduğunu hemen herkes kabul ediyor. İktidar da muhalefet de farklı tonlarda da olsa bu gerçeği kabul ediyor.

Ve bu süreçten siyasal gerilimi arttırarak değil aksine düşürerek çıkılabileceği de ortada.

Nitekim Cumhurbaşkanı Abdullah Gül geçen hafta Tiran’dan siyasi liderlere mesaj gönderdi. “Ağzınızdan çıkanı kulağınız dinlesin” dedi. Hatta tansiyonu düşürmek için liderler zirvesi yapmayı düşündüğünü, bunun için bir ön çalışma yapacağını da söyledi.

Ancak Cumhurbaşkanı’nın demecinin mürekkebi bile kurumadan Başbakan Tayyip Erdoğan’dan da muhalefet liderlerinden de ret yanıtı geldi.

Belli ki liderler biraraya gelmemekte kararlı. Gerilimin düşmesinin değil tırmanmasının siyaseten kendi menfaatlerine olduğunu düşünüyorlar.

Bu gerilimin ülkenin menfaatine olmadığı çok açık ve net.

Bu açıdan bakılınca acaba, iktidarın, bizzat Başbakan Erdoğan’ın gerilimi tırmandırıcı bir üslubu tercih etmesinin mantığı ne?

Anlık öfke mi?

Öyle olmadığı dünkü Meclis görüşmelerine bakıldığında görülüyor.

Dünkü görüşmelerde evet, muhalefet liderleri hem açılım konusunda hem de ekonomik kriz noktasında hükümete oldukça sert, ağır eleştiriler yönelttiler.

Ancak son konuşma için kürsüye gelen Başbakan Erdoğan’ın yanıtları çok daha ağır, çok daha provokatifti. Hem de öyle anlık öfke patlaması biçiminde değil. Başbakan bugüne kadar muhalefetin dile getirdiği eleştiri ve suçlamaları biriktirmiş ve sert cevap için kapsamlı bir hazırlık yapmış. Başbakan’ın yanıtı ve üslubu muhalefet liderlerine göre çok sert ve kavgacı idi dün.

Başbakan adeta, “Bu noktadan sonra muhalefetle işim olmaz” dedi.

Konuşmasını bütçe ve ekonomik gelişmelerden çok açılım tartışmaları üzerine kurguladı.

Yeniden eski defterleri açtı. Açılım konusunda SHP ve CHP’nin eski raporlarını okuyarak Baykal ve CHP’ye yüklendi. İktidar ortağı olduğu dönemdeki ekonomik uygulamalar ve Öcalan’ın getirilişi ve idam cezasının kaldırılması süreci ile ilgili olarak da Devlet Bahçeli ve MHP’ye...

Ekonomiye de az da olsa yer verdi konuşmasında Başbakan Erdoğan. Ama daha çok MHP’yi suçlamak, eleştirmek için.

Geçmiş krizlerden örnekleri hatırlattı.

Özellikle Bahçeli’yi eleştirirken çok çarpıcı bir iddia ortaya attı.

2001 krizinde devalüasyondan iki saat önce Merkez Bankası’nın döviz rezervlerinin “bankalara hortumlatıldığını, 4 milyar dolar dövizin usulsüz olarak satıldığını” söyledi.

Aslında bu konu o dönemde de çok tartışılmıştı. O dönemde de bu konu üzerine araştırmalar, soruşturmalar yapılmış ve konu kapanmıştı.

Dün Başbakan konuyu yeniden açtı. Yapılan işlem gerçekten Merkez Bankası dövizlerinin bankalara hortumlatılması mıydı?

Başbakan’ın söyledikleri o anlama geliyor. Ama eğer öyleyse Başbakan bu konuda şimdiye kadar niye bir soruşturma açtırıp sorumluların cezalandırılmasını sağlamadı? Hortumlanan 4 milyar doları o bankalardan niye geri alma yoluna gitmedi?

Yoksa sırf polemik olsun diye mi bu iddiayı gündeme getirdi?

Ekonomik krizle ilgili son noktayı da koydu Erdoğan: Teğet geçiyor...

Ekonomik krizin Türk ekonomisine çok ağır bir darbe indirdiğinin aslında Başbakan da farkında.

Ama bu gidişle, siyasetteki bu yüksek gerilimle Başbakan Erdoğan’ın çok önem verdiği açılım projesinin ne yazık ki teğet geçme, umutların bir başka bahara kalma riski her gün biraz daha artıyor...

DİĞER YENİ YAZILAR