TÜRKİYE Büyük Millet Meclisi yeni döneme ilk defa krizle başlangıç yaptı. Mahkemelerin tutuklu milletvekillerini salıvermemesinin ardından sıkıntılı, tatsız bir siyasi süreç, daha doğrusu siyasi kriz içine girildi.
İktidarla muhalefet, yasamayla yargı arasındaki bu krizin çözümü görünürde kolay gibiydi. Kuvvetler ayrılığını zedelemeden evrensel hukuk ve demokratik ilkeleri gözeterek ortak siyasi akılla bir çıkış bulunabileceği umuluyordu.
Meclis’teki yemin töreni öncesinde gerek CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun açıklamaları gerekse de Başbakan Erdoğan’ın “Tekliflerini getirsinler, bakarız, değerlendiririz” biçimindeki kısa açıklaması umut vericiydi.
Ancak sonraki gelişmeler hiç de umut verici olmadı. Aksine şu anda gelinen nokta tam anlamıyla bir kilitlenme durumu.
Özellikle de Başbakan Tayyip Erdoğan’ın partisinin dünkü grup toplantısında yaptığı çok sert ve suçlayıcı konuşma adeta köprülerin atılmakta olduğunu gösteriyor. Çözüm için devreye giren Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün dün saat 11.00’de CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile görüştüğü sırada konuşan Başbakan Tayyip Erdoğan’ın yaptığı konuşma, üslup ve içerik itibariyle uzlaşma kapısına baştan duvar ördü.
Dünkü konuşmalara bakıldığında sanki bu mesele çözümsüzlük çukurunda kalacak gibi.
Ancak acaba kalabilir mi? Türkiye bu krizle yola devam edebilir mi?
Edemez...
Elbette AKP’nin 327 milletvekili, MHP’nin 52 milletvekili Meclis’i çalıştırabilir.
Pazartesi günü yapılacak olan TBMM Başkanlığı seçiminin önünde hiçbir engel olmaz. AKP’nin 327 oyu Cemil Çiçek’i Meclis Başkanı seçmeye yeter de artar bile.
Ancak eğer bu kriz aşılabilmiş olsaydı muhtemelen CHP de Çiçek’e itiraz etmeyecek ve ilk turda seçim büyük bir uzlaşma ile tamamlanabilecekti.
Şimdi o olmayacak. Ama yine sorun yok. Meclis Başkanlık Divanı da CHP üye vermese dahi oluşumunu tamamlayıp çalışmaya başlar. Bunun önünde de hiçbir hukuki engel yok.
CHP’nin “oluşamaz, çalışamaz” dediği Meclis komisyonları da pekala AKP ve MHP’li üyelerin katılımıyla çoğunluğu sağlayıp çalışabilir.
Hükümet sorunsuz bir biçimde güven oyu alır. Meclis isterse istediği yasaları da sorunsuz biçimde çıkarabilir. CHP’nin yapabileceği hiçbir engelleme girişimi sonuç vermez.
Hukuken sorun çıkmaz. Ama siyaseten sorunlu bir süreç olur.
Türkiye’nin acil, öncelikli ve yakıcı meselelerine çözüm üretilemez.
Meclis bu haliyle siyasal meşruiyet sorunu yaşamaz belki ama ciddi biçimde siyasal yeterlilik sorunlarıyla karşı karşıya gelebilir.
Bu süreç yemin boykotunu sürdüren CHP açısından yıpratıcı olabilir. Ama sadece CHP’yi yıpratmaz, Türkiye’yi de yıpratır. En azından zaman kaybettirir. Bu durumum AKP açısından da arzulanacak, hoşa gidecek bir durum olmadığı, olmayacağı açık.
Ülkeyi yönetme sorumluluğu taşıyan AKP, örneğin Kürt meselesine Meclis’in bu haliyle nasıl çözüm üretebilecek?
BDP’nin boykot ettiği, gelmediği, CHP’nin yemin etmediği bir Meclis ortamında gerekli yasal ve anayasal düzenlemeler konusunda adım atılabilir mi?
Mümkün değil.
Bunu elbette AKP ve Başbakan Erdoğan da görüyor. Ancak CHP’nin restine daha yüksek perdeden daha etkili bir restle yanıt veriyor Erdoğan.
Belki de CHP’nin bu tutumu uzun süre devam ettiremeyeceğini düşünüyor. Önce CHP’nin pes edip yemin etmesini, ondan sonra çözüm için uzlaşma masasına oturmayı planlıyor olabilir.
Şu anda siyasal krizin çözümü konusunda umutlar Cumhurbaşkanı’nın görüşmelerinin sonucuna bağlı.
Köprüler atıldı mı?
Haberin Devamı