Kırmızı çizgiler ve Türkiye’nin inandırıcılığı aşınırsa...

Türkiye, Irak konusunda son derece kritik bir viraja gelmiş bulunuyor. Gelinen nokta hükümetin de ana muhalefet partisi CHP’nin önerisini desteklemeye yöneltti ve Meclis’te bu konuyla ilgili bir gizli oturum yapılmasını sağladı

Haberin Devamı

Türkiye, Irak konusunda son derece kritik bir viraja gelmiş bulunuyor. Gelinen nokta hükümetin de ana muhalefet partisi CHP’nin önerisini desteklemeye yöneltti ve Meclis’te bu konuyla ilgili bir gizli oturum yapılmasını sağladı.

İktidar da muhalefet de kafasındaki vehimleri, çözüm temennilerini birbirine anlattı. Ama tabii ki hiç kimsenin aklında olmayan mucize bir çözüm ortaya çıkmadı. Çıkması da beklenmiyordu zaten.

Aslında Türkiye pek çok kritik meselede olduğu gibi Irak konusunda da daha işin başında kendini çok kötü bir biçimde bağladı. Bütün dünyaya bazı olmazsa olmaz koşullar ilan etti ve “Bunlar benim kırmızı çizgilerimdir. Bunların ihlal edilmesine göz yumamam” dedi.

Neydi bu kırmızı çizgiler?

- Irak toprak bütünlüğünün ve birliğinin korunması, yani Kuzey’de bağımsız bir Kürt devleti oluşumuna izin verilmemesi,

- Irak’ın doğal kaynaklarının (yani petrolün) bütün Irak halkının ortak malı olarak kalması,

- Kerkük’ün herhangi bir etnik grubun kontrolüne geçmesine izin verilmemesi, özel statüsünün korunması,

- Kuzey Irak’taki PKK varlığının tasfiye edilmesi...

Bu kırmızı çizgiler hem iç hem de dış kamuoyuna defalarca duyuruldu.

Sonuç ne oldu?
En azından şimdilik tümüyle yok olmuş, silinmiş değil bu kırmızı çizgiler. Ama büyük ölçüde aşınmış, rengi solmuş durumda.

Çünkü gelinen noktada artık Irak’ın ulusal birliğini koruyabilmesi mucizeye kalmış gibi gözüküyor. Gelinen bu iç çatışma ortamından sonra Kürtler ile Sünni Araplar’ın; her gün birbirlerini boğazlayan Sünni Araplar ile Şii Araplar’ın ulusal bütünlük içinde kardeşçe yaşayabilmeleri olası mı? Çok zor görünüyor.

Kerkük’e gelince...
Bugün gerek ABD makamlarınca yapılan resmi açıklamalara, gerekse de Irak makamlarının söylediklerine bakılacak olursa geçici anayasada yer aldığı gibi Kerkük’ün statüsü için Kasım ayında referandum yapılacak. Bu koşullar altında yapılacak referandumdan çıkacak olan sonuç şimdiden belli; Kürt yönetimi ne isterse o olacak. Mesut Barzani, bu konudaki niyetini gizlemiyor “Kerkük, Kürdistan’ın kalbidir” diyor.

İşte Türkiye’nin hiç istemediği sonuç da bu.

Peki bu sonucu diplomatik kanallarla engelleyebilir mi Türkiye? Mevcut açıklamalara bakılırsa çok zor. Ancak yine de Washington ile görüşmeler devam ediyor.

Ve Türkiye’nin Kerkük’le bağlantılı gördüğü en önemli, ülkeyi en fazla rahatsız edici sorun ise kuşkusuz PKK terörü. Terör örgütünün ana karargahı Kuzey Irak. Kuzey Irak’ta serbestçe hareket edebiliyor, lojistik destek alıyor ve Türkiye’de kan döküyor. Türkiye Kuzey Irak’ta yuvalanan PKK terörünü bitirmek için dört yıldan beri Irak yönetimini, Barzani’yi ve tabii ki en önemlisi de ABD’yi harekete geçirmeye çalışıyor. Ama sonuç sıfır... Son günlerde Ankara’da düşünülen formül, 1998 yılında Suriye’ye karşı uygulanan yöntemin Irak’a karşı uygulanması. Yani hem merkezi Irak yönetiminin hem de Kuzey Irak’taki otoritenin çok net biçimde uyarılması ve ardından Meclis’ten hükümete sınırötesi operasyon için yetki verilmesi ve sınıra güçlü bir askeri yığınak yapılarak niyetin ciddi olduğunun algılanmasının sağlanması.

Suriye için 9 yıl önce uygulandığında sonuç veren bu yöntem acaba Irak üzerinde de aynı etkiyi yaratır mı? Yoksa tam aksine, Türkiye’nin başını ciddi biçimde belaya mı sokar veya inandırıcılığının, prestijinin iyice aşınmasıyla mı noktalanır?

DİĞER YENİ YAZILAR