Kamyon tartışması nasıl bitecek?

Haberin Devamı

Ülke gündemini uzunca bir süreden beri Ergenekon ve benzeri darbe iddiaları, operasyonlar, soruşturma ve yargılamalar belirliyor.

Türkiye tarihinin en yakıcı işsizlik sorunuyla karşı karşıya ama bu konu tartışma gündeminde kendine yer bulamıyor. Ekonomik sıkıntılar, yoksulluk, yolsuzluk gibi konular da öyle...

Geçen haftanın gündemine de Ankara’daki “kamyon vak’ası” damgasını vurdu.

TSK (Türk Silahlı Kuvvetleri)’ya ait el bombalarını Ankara’ya taşıyan kamyonun polis tarafından yakalanıp Emniyet’e çekilmesi olayı...

Savcılık soruşturmaya gerek olmadığına karar verip kamyonu serbest bıraktı ama bu olayla ilgili tartışma kolay kolay bitecek gibi gözükmüyor.

Çünkü olay vahim olmanın da ötesinde.

Ülkenin dış ve iç güvenlikle ilgili en önemli kurumu, milli ordusu adeta suç örgütü muamelesi görüyor.

Kimin gönderdiği, nereden gönderildiği belli olmayan imzasız bir ihbar maili TSK’yı kamuoyu nezdinde yıpratacak, rencide edecek bir muamele için yeterli görülebiliyor.

Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ da Milliyet’ten Fikret Bila’ya yaptığı açıklamalarda olaya büyük tepki gösteriyor.

Başbuğ’un tepkisi, ihbarın yapılmasından çok, bunun ciddiye alınmasına ve ardından izlenen yönteme yönelik.

“Ben böyle bir ihbarın doğru olabileceğinin düşünülmesini bile çok ürkütücü buluyorum” diyor Orgeneral Başbuğ.

Gerçekten de ürkütücü.

Ülkenin iç güvenlik örgütü polis, ülkenin en önemli dış güvenlik kurumu olan, yıllardan beri bölücü terör belası yüzünden iç güvenlik harekatları yürüten milli ordunun, kurumsal olarak örgütlü bir biçimde suça hazırlanmakta olduğundan kuşkulanabiliyor. İhbarı ciddiye alıyor. Dahası Cumhuriyet Savcısı da buna inanıyor. O nedenle kamyon yakalanıyor, yolundan çevrilip Emniyet’e götürülüyor ve ne polis ne de savcılık Genelkurmay’a veya Merkez Komutanlığı’na telefon edip “Böyle bir ihbar aldık. Bu olaydan haberiniz var mı?” diye sorma gereği duymuyor. Duymuyor; muhtemelen, suç sayılan veya sanılan eylemin kurumsal olarak, örgütlü biçimde işlenebileceği ihtimali düşünülüyor.

Evet bu derin güvensizlik gerçekten de ürkütücü...

TSK bakımından daha da ürkütücü olan nokta, nefes alışlarının bile izleniyor, dinleniyor oluşu.

Özellikle son birkaç yıldan beri TSK’nın bütün gizli bilgi ve belgelerinin, Dağlıca ve Aktütün olaylarında olduğu gibi bazı operasyon raporlarının bile bütün ayrıntılarıyla gazete sayfalarını süsleyebilmesi. Bu durum, gizliliğin esas olduğu bir kurum açısından gerçekten vahim bir durum.

Ve sızan bilgi ve belgelerin hangisinin gerçek, hangisinin gerçek dışı olduğu da belli değil.

Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, bu durumu, öteden beri TSK’ya karşı yürütülen “asimetrik psikolojik harekat” diye açıklıyor. Bundan duyduğu rahatsızlığı dile getiriyor.

Gerçekten de bütün bunlar o asimetrik psikolojik harekatın bir sonucu ise bu harekatı yürüten, yönlendiren örgüt çok güçlü.

Öyle anlaşılıyor ki, TSK bu harekata karşı mücadelesinde devletin diğer kurumlarından yeterli destek alamıyor.

Başbuğ’un yakınmalarından çıkan sonuç bu.

DİĞER YENİ YAZILAR