IMF ve uçak hikayesi

Haberin Devamı

Uçak elden geçirilmiş. Gövde, kanat aksamı, iniş takımları ve motorlardaki bütün önemli parçalar yenilenmiş, ilave emniyet unsurları eklenmiş. Tecrübeli kaptan uçağı havalandırıyor. Kalkış tamamlandıktan, yol güzergâhındaki riskli bölge aşıldıktan sonra otomatik pilota bağlıyor ve yeni, genç, cevval uçuş ekibine devrediyor uçağı. Hava şeker gibi, etraf güllük gülistanlık, her şey yolunda gidiyor, uçuş ekibi de yolcular da hayatlarından çok memnun. Kokpit ekibi, uçağı önceki kaptanlardan çok daha iyi uçurduklarını, yolu kısalttıklarını düşünüyorlar hatta bu düşüncelerini yolcularla da paylaşıyor. Gerçekten de umulmadık biçimde olumlu hava koşullarının da etkisiyle yolculuk çok iyi geçiyor. Bu arada otomatik pilot devreden çıkıyor. Olsun, işler yine yolunda ve ekibin keyfi daha da yerine geliyor, “biz bu işi daha iyi yapıyoruz” inancı iyice güçlenmeye başlıyor. Ancak tam bu sırada hava bozuyor. Günlük güneşlik sakin ortam birden değişiyor, fırtınalar esmeye, uçak sallanmaya başlıyor. Ekip yolcuları “merak buyurmayın, bizim otomatik pilota falan ihtiyacımız yok” diye rahatlatıyor. Ve karşıda

“cümülo nümbus” adı verilen bulut kümeleri görülmeye başlıyor. Ki bu bulut kümeleri tecrübeli pilotların korkulu rüyası kuvvetli dolu ve yağmurların, çok kuvvetli elektrik ve hava akımlarının bulunduğu alanlar.

Nispeten daha az tehlikeli bulut kümelerinden birini geçtikten sonra “Hamdolsun cümülo nümbus’u teğet geçtik” diye anons yapıyor, kaptan pilot. Oysa asıl tehlike, asıl cümülo nümbus henüz geçilmemiş. Uçak hızla ona doğru ilerlerken durumu radardan izleyen kule, uçuş ekibini uyarıyor. Kokpitteki uçuş mühendisi feryat ediyor. Uçaktaki tecrübeli yolcular, emekli pilotlar “aman dikkat” diyerek kaptan pilotu uyarmaya çalışıyor ama ikinci pilot “Efendim yapacak bir şey yok. Ayrıca biz o bulut kümesinin içinden de geçebiliriz” diye kaptana gaz veriyor...

DÜĞMEYE BASILIYOR

Son günlerde ekonomi yönetiminin durumu Ankara kulislerinde bu hikaye ile özetleniyor. Benzetmeler abartılı olsa da mevcut durum pek iç açıcı değil. Ekonomi uçağının kaptan köşkünde oturan ekip ne yazık ki güven vermiyor.

Örneğin son günlerin tartışma konusu IMF ile anlaşma...

Muhtemelen hükümet ABD Merkez Bankası FED’in swap anlaşmalarını IMF’ye alternatif görüyordu. ABD Merkez Bankası’ndan alınacak 25-30 milyar dolarla Türkiye’nin IMF’ye ihtiyacı kalmayacağını düşünüyordu. Ancak Washington’da ABD Hazine Bakanlığı ile yapılan ön görüşmelerde öğrenildi ki FED’den TL karşılığı döviz deposu alabilmenin yolu da önce IMF ile stand-by yapmaktan geçiyor.

Başbakan Erdoğan’ın ve IMF Başkanı’nın Washington’da yaptıkları açıklamalara bakılırsa IMF ile yeni stand-by için düğmeye basılmış durumda.

Hükümetin istese de istemese de IMF’ye gideceği, alternatif bir seçeneğin olmadığı zaten biliniyordu. Ama ne yazık ki lüzumsuz tartışmalarla boşa zaman harcandı.

Çelişkili açıklamalarla iç ve dış piyasalarda gereksiz kafa karışıklıklarına, güvensizliklere yol açıldı.

IMF KAÇ PARA VERİR?

En çarpıcı örneklerden biri Ekonomik Koordinasyon Kurulu’nun TOBB, TUSİAD, MÜSİAD gibi reel sektör temsilcileri ile yaptığı toplantıda yaşandı.

Devlet Bakanı Mehmet Şimşek’in bu toplantıda sarfettiği IMF ile ilgili sözleri tartışa gündemindeki yerini konuyor.

Dünkü Star Gazetesi’nde de yer aldı, IMF ile anlaşma yapılıp 25 milyar dolar civarında bir kredi sağlanabileceği görüşlerine çok sert çıkmış Mehmet Şimşek ve toplantıda bulunanlara ders verircesine şunları söylemiş: “Türkiye’nin kotası itibariyle IMF’den 25 milyar dolar kredi alınamaz. Bunları bilmeniz lazım.”

“Cahilsiniz bilmiyorsunuz” demeye getiriyor ama acaba kendisi ne kadar bu konuya hakim?

Türkiye’nin IMF’deki kotası 1 milyar 191,3 milyon SDR (Özel Çekme Hakkı). Buna göre Türkiye “kısa dönemli likidite desteği” çerçevesinde bir anlaşma yaparsa bunun 5 katı, yani 8 milyar 760 milyon dolar IMF parası kullanabilecek.

Normal uygulama bu. Fakat bir de bunun ötesinde uygulamaları var IMF’nin. Örneğin Türkiye’nin 2001 ve 2002 yıllarında kullandığı yüksek krediler.

En yeni örnek de 2 hafta önce Macaristan’ın yaptığı anlaşma Macaristan’a 25 milyar dolarlık bir destek sağladı IMF.

Macaristan’ın kotası Türkiye’den daha mı yüksek?

Aksine daha düşük, 1 milyar 30 milyon SDR.

Türkiye de eğer isterse, IMF ile Macaristan’ın yaptığı gibi bir anlaşmayla 25 milyar doları pekala alabilir.

IMF PARASI NASIL KULLANILABİLİR?

Reel sektör temsilcileri ile yapılan toplantının ardından ortaya atılan ikinci bir polemik konusu da IMF parasının özel sektöre kullandırılıp kullandırılamayacağı...

Bakan Şimşek, muhtemelen reel sektör temsilcilerinin söylediklerini yanlış anladı. Dün TOBB ve TÜSİAD’dan o toplantıya katılan bazı isimlerle konuştum. O toplantıda “IMF’den kredi alıp özel sektöre dağıtın” diye bir talep veya önerinin kesinlikle gündeme gelmediğini söylediler.

Evet gerçekten de IMF kredisi özel sektöre dağıtılamaz. Hatta normal olarak bu para sadece Merkez Bankası’nın rezervlerini takviye etmek amacıyla kullanılabilir.

Normali bu. Ama eğer anlaşma kullanıma uygun yapılırsa hazine bu krediyi borç ödemeleri ve hatta sosyal ve ekonomik amaçlı bazı kamu harcamalarının finansmanında da kullanabilir. 1999 yılında bu oldu. 2001 sonrasında da IMF kredisi Hazine’ce kullanıldı.

Konuyu bilen uzmanların anlattığına göre Hükümet IMF ile 20-25 milyar dolarlık mali desteğe dayalı bir anlaşma yapabilirse bu parayı bir kaç şekilde kullanabilir:

1- Merkez Bankası’nın rezervlerini takviye etmek için. Böylelikle döviz likiditesini kontrol etmek, kurlar üzerindeki baskıyı hafifletmek için Merkez Bankası’nın eli çok güçlenir.

2- Kredinin bir bölümü rezerv takviyesine ayrılabileceği gibi bir bölümü de Hazine’nin borç ödemelerinde kullanılabilir. Bu durumda Hazine’nin piyasalardan borçlanması azalacağı için reel sektörün finansman imkanı artar.

3- IMF kredisinin bir bölümü Hazine’nin oluşturacağı KOBİ’lere yönelik “Kredi Garanti Fonu”na kaynak olarak aktarılabilir.

Bütün bu imkanlar var. Mesele IMF ile sağlıklı, gerçekçi bir anlaşmanın yapılabilmesinde.

Ayrıca IMF ile yapılacak bir anlaşmada kullanılacak krediden çok daha önemli olan, bu anlaşmanın Türkiye’ye sağlayacağı kefalet.

Bu kefalet, Türkiye’nin krizle birlikte daralan uluslararası mali piyasalardan borçlanmasını kolaylaştırabilir.

DİĞER YENİ YAZILAR