IMF anlaşması seçim sonrasına kalacak gibi...

Haberin Devamı

Küresel krizin Türkiye’yi teğet geçmediği, geçmeyeceği artık herkes tarafından net biçimde anlaşılmış durumda. Piyasalarda yaşanmakta olan durgunluk, sanayinin içine girdiği darboğaz, işsizliğin hızla artmaya başlaması, krizin Türk ekonomisini ciddi biçimde sarsmaya başladığının net belirtileri.

Yurt içi talep geçen yılın Haziran ayından itibaren daralmaya başlamıştı. 2008’in son aylarında da dış talep keskin bir düşüş trendine girdi. 2008 Aralık ayında yüzde 21 oranında azalan ihracat, bu yılın Ocak ayında da geçici verilere göre yüzde 28’e varan oranda düştü. Önümüzdeki aylarda da trendin tersine dönmesi ihtimali zayıf. Hem iç talebin hem dış talebin birlikte düştüğü bir kriz ortamını Türkiye belki de ilk defa yaşıyor. Geçmişte Türkiye’nin kendi kendine yarattığı özel krizlerinden çıkışta döviz kuru artışları ihracatı tetiklediği için döviz sorunun çözümüne katkıda bulunduğu kadar üretimi ve dolayısıyla toplam ekonomiyi canlandırabiliyordu. Şimdi ise durum çok farklı.

Geçmişten farklı olan bir başka nokta da dış finansman ihtiyacının büyüklüğü. Bu büyüklük ve uluslararası likidite koşullarındaki keskin değişim IMF ile anlaşmayı kaçınılmaz kılıyor.

O yüzden IMF ile yeni bir anlaşmaya öteden beri sıcak bakmayan, “ümüğümüzü sıktırmayız” diyen Başbakan Erdoğan “kerhen” de olsa yeni bir anlaşmaya “evet” diyor.

Fakat Başbakan’ın onayı ile başlayan görüşmeler, “ciddi görüş ayrılıkları” nedeniyle askıya alınıyor.

Başbakan Erdoğan, IMF’nin bazı koşullarının “kabul edilemez” olduğunu söylüyor. Erdoğan, bunların hangi koşullar olduğunu söylemiyor ama sır da değil: Mali disiplin, kamu harcamaları ve bütçe dengesi...

Devlet Bakanı Mehmet Şimşek’in dün yaptığı açıklama da bu yönde; görüşmelerdeki sorunun IMF’nin klasik reçetede ısrar etmesinden kaynaklandığını söylüyor. Şimşek, IMF’nin kamu kesimi borçlanma gereğini azaltıcı, harcama azaltıcı ve gelir arttırıcı önlemleri gündeme getirdiğini belirtiyor ve şöyle diyor:

“Türkiye’nin kamu kesiminde bir borçlanma sorunu yok ki, Türkiye’nin bugünkü şartları eskiye göre çok farklıdır. Mali disiplin vardır. Bu nedenle, yapılacak anlaşma mevcut küresel koşulları ve Türkiye’nin değişen yapısını da dikkate alan bir program olmalıdır...”

IMF ise aksi görüşte. Mali disiplinin 2007 yılından itibaren yeniden ciddi biçimde bozulmaya başladığını düşünen IMF’ye göre hükümetin 2009 bütçesi ve ekonomik hedefleriyle ilgili temel varsayımları da gerçekçi değil. O nedenle de bütçeden en az 12 milyar TL’lik bir harcama kesintisi yapılması veya bu tutarda gelir arttırıcı önlem öneriyor IMF.

Harcama kesintisi için gösterilen adres de bütçeden yerel yönetimlere, belediyelere aktarılmak üzere ayrılan ödeneklerin kısılması.

Evet tam da yerel yönetim seçimlerine gidildiği bir ortamda hükümetin bunu kabul edebilmesi zor.

O yüzden de IMF ile anlaşmanın seçim sonrasına kalması, en azından açıklamanın ve uygulamanın seçimlerden sonraya bırakılması olasılığı güçleniyor.

Tabii ki bir başka seçenek de “IMF’siz yola devam”. Bu, belki bazılarının kulağına hoş geliyor ama bu noktadan sonra o yolculuk çok zor ve ızdıraplı olur. En başta da dış finansman açısından çok büyük güçlüklerle karşılaşılabilir.

DİĞER YENİ YAZILAR