Yüksek yargının yeniden dizaynı konusunda iktidar partisi beklentiler doğrultusunda adım adım hedeflerini gerçekleştiriyor. Bu durum elbette önemli bir gerilim ve kriz konusu. Sadece iktidar-muhalefet arasında değil, yüksek yargı ve hatta barolar da bu kritik tartışmaya taraf.
Ancak son günlerde siyasetin birinci gündemini iktidarla muhalefet, özellikle de anamuhalefet arasındaki üslup krizi oluşturuyor.
Başbakan Tayyip Erdoğan ile CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu arasındaki siyasi atışmanın üslubu saygı çerçevesini çoktan aşmış durumda.
- Kaynak Kemal,
- Oynak Recep,
- Densiz, terbiyesiz...
- Doktora görün...
- Doktorluk olan sensin...
- Hizbullah’la işbirliği içinde...
- SSK Genel Müdürüyken PKK’lı teröristleri kayırdı...
- Bu eşkiyalık sevdası nerden çıktı?
- Asıl eşkiyalık sizin yaptığınız, Meclis’te konuşturmamak...
- Eşkiyalık kara leke olarak kalacak...
- Tansiyonunu, şekerini ölçtür. Ağzına biber süreceğim...
Başbakan Erdoğan ile CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun son bir hafta içinde birbirlerine söylediklerinin özeti bu.
Henüz seçim tarihinin netleşmediği, seçimlere en az 4,5 ay süre olduğu dikkate alınacak olursa önümüzdeki aylarda kampanyanın hızlanmasına bağlı olarak bu üslup acaba nasıl değişecek?
Normal olarak seçimler yaklaştıkça siyasi parti başkanları arasındaki söz düellosu keskinleşiyor. Geçmiş örnekleri öyle. Fakat daha şimdiden bu düzeye gelmiş bir üslup, daha da sertleşip bozulursa ne olacak; kestirebilmek zor...
Bu üslubun ülkede varolan toplumsal kutuplaşmayı, cepheleşmeyi derinleştirdiğine de kuşku yok. Bu riski, bu tehlikeyi Başbakan Erdoğan’ın görmüyor olması mümkün değil.
Akla şu soru geliyor:
Acaba Erdoğan bu noktada bilinçli, hesaplı bir gerilim stratejisi mi izliyor?
Arzu ettiği iki partili sisteme giden yolun altyapısını oluşturmanın kestirme yolunun CHP ve Kılıçdaroğlu’na yüklenmekten geçtiğini düşünüyor olabilir mi Erdoğan ve kurmayları?
Olabilir...
Muhtemelen Erdoğan, CHP’ye ve Kılıçdaroğlu’na vurdukça CHP’yi bir numaralı rakip olarak gösterdikçe sağı ve merkez sağı, CHP’ye oy vermeyecek bütün seçmenleri kendi partisinde konsolide edebileceği varsayılıyor.
Siyasal kavga AKP ile CHP arasında şiddetlendikçe MHP arada ezilir ve CHP’ye kategorik olarak karşı olan MHP seçmeni de bundan etkilenir ve AKP’ye oy verir diye düşünülüyor:
MHP barajın altında kalır ve AKP 2007 seçimlerinden daha güçlü biçimde yüzde 50’yi geçen bir oy oranıyla iktidar olur. Meclis’te anayasayı tek başına değiştirebilecek bir güce ulaşır. CHP de yüzde 30’lar veya daha düşük bir oy oranıyla cılız muhalefet...
Senaryo ve beklenti belki bu ama acaba gerçekleşme şansı var mı?
Zayıf ihtimal...
Seçime kadar köprülerin altından elbette çok su akacak ama bugünkü siyasal konjonktürde MHP’nin baraj altında kalma ihtimali zayıf.
Erdoğan’ın hitabet yeteneği, kitleleri etkileme gücü tartışmasız biçimde rakiplerinin çok üstünde ve AKP için önemli bir avantaj. Ancak son günlerde çok tartışılan üslup sorununun ters tepme ihtimali de sıfır değil.
Ayrıca, gerilim siyasetinden her zaman AKP’nin karlı çıkabileceğinin garantisi de yok.
Bir diğer nokta BDP’nin, Erbakan’ın Saadet Partisi’nin ve Numan Kurtulmuş’un HAS Partisi’nin ne yapacağı? Bu üç parti veya BDP ile diğerlerinden birinin yapacağı seçim ittifakı acaba dengeleri nasıl etkileyecek?
O yüzden şimdiden seçim sonucu hesabı yapmak zor.
İki partili sisteme geçiş stratejisi mi?
Haberin Devamı