Güven krizi ve kafa karışıklığı...

Haberin Devamı

Siyasetin bir numaralı tartışma gündemine bakılacak olursa, Türkiye şu günlerde Honduras benzeri bir Latin Amerika ülkesi görüntüsü veriyor.

Her gün darbe tehditleri ile yatılıp kalkılıyor. Türk Silahlı Kuvvetleri içinde yuvalandığı, en üst rütbe ve makamları ele geçirdiği iddia edilen cunta yapılanmaları ile ilgili haberler her gün gazetelerin birinci sayfalarını işgal ediyor.

Aylardan beri iktidarın da muhalefetin de başlıca gündemi bu konu.

Ne oluyor Türkiye’ye?

Demokrasiye, anayasal düzene karşı Türk Silahlı Kuvvetleri’nin emir komuta zinciri içinde bir kalkışması, darbe hazırlığı mı söz konusu?

Hayır...

Peki ya Silahlı Kuvvetler içinde çok üst makamlara kadar yükselmiş bazı generallerin de aralarında bulunduğu, darbe için örgütlenmiş bir cunta yapılanması mı söz konusu?

Bilemiyoruz....

Bu konuda Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’un kamuoyuna verdiği çok net bir teminat var. Başbuğ, demokrasi ve hukuk dışı faaliyetler içine giren hiçbir personelin TSK bünyesinde barınamayacağını söylüyor.

Bunu söyleyen Genelkurmay Başkanı genellikle haftada bir Başbakan’la olağan görüşme yapıyor. Bu görüşmelerde elbette bu konular ele alınıyor. Ki, en son 29 Ekim günü yapılan 75 dakikalık başbaşa görüşmeden sonra yapılan açıklamaya bakılacak olursa ana gündem bu konu, yani darbe-cunta iddiaları ve ıslak imzalı İrticayla Mücadele Belgesi...

Peki o görüşmede Orgeneral Başbuğ’un basın toplantısında verdiği taahhüdün dışında görüş belirttiği düşünülebilir mi? Tabii ki hayır...

Fakat belli ki Başbakan Tayyip Erdoğan ikna olmuş değil. Kuşkuları ve kafasındaki soru işaretleri devam ediyor.

Partisinin grup toplantısında Genelkurmay Başkanı’na açık çağrı yapma ihtiyacı duyuyor: “Tutuculuk yapma, zanlıları koruma, adalete teslim et...”

Acaba Genelkurmay darbecilikle, cuntacılıkla itham edilen şüphelileri koruyor, yargıdan kaçırmaya mı çalışıyor?

Oysa daha geçen hafta Genelkurmay’da görevli 8 subay savcılığın talimatıyla İstanbul’a gönderilip ifade vermeleri sağlanmıştı. Adı çok konuşulan kilit isim konumundaki Dursun Çiçek de dört ay önce İstanbul’a gidip savcılığa ifade vermiş, hatta mahkemece önce tutuklanıp sonra serbest bırakılmıştı.

Bu tabloya bakıldığında bir koruma kollama yok.

Ama acaba başka daha üst rütbeli subaylar mı korunuyor?

Genelkurmay’ın gelişmelere nasıl baktığına gelince...

İddialar, “Türk Silahlı Kuvvetleri’ne yönelik psikolojik harekatın bir parçası” olarak değerlendiriyor.

Her şeyin bağımsız yargı tarafından incelenip sonuçlandırılması isteniyor.

Ancak bu incelemeyi yürüten savcılık makamına karşı çok ciddi bir güvensizlik duyulduğu da ortada. Her türlü belgenin inceleme sonucunun medyaya sızması, “soruşturmayı yürüten makamların art niyetli gayretleri” diye yorumlanıyor.

Özetle askerde hem hükümete karşı derin bir güvensizlik atmosferi hakim, hem de belge soruşturmasını yürüten makamlara karşı. Çünkü bu soruşturmanın en azından yürütülüş biçimi itibariyle kurum olarak Türk Silahlı Kuvvetleri’ni yıpratmayı hedef aldığına inanılıyor.

Diğer yandan hükümet de askere güvenmiyor. Ordu içinde darbe hazırlığındaki cunta yapılaşmalarının olduğundan ciddi biçimde kuşku duyuyor. Askeri yargıya güvenmiyor. Hatta Genelkurmay Başkanı’nın şüphelileri koruyup kolladığından şüpheleniyor.

Ergenekon savcıları, askeri yargıya, askeri savcılara güvenmiyor. O nedenle ellerindeki belgeleri askeri yargı ile paylaşmaktan imtina ediyor.

İşte bu karşılıklı güvensizlik ortamı, kaygı ve kafa karışıklıklarını daha da arttırıyor.

DİĞER YENİ YAZILAR