Gerilim siyaseti...

Haberin Devamı

Başbakan Tayyip Erdoğan türban tartışmaları nedeniyle ülkenin içine girdiği sürecin tarifinde “gerilim, kutuplaşma, bölünme, kaos” gibi tanımların kullanılmasına şiddetli tepki gösteriyor, kızıyor.

“Toplum niye bölünmüş olsun?” diye soruyor Erdoğan ve Meclis’te anayasa değişikliğinde gerçekleşen ittifaka değiniyor. AKP, MHP ve DTP’nin oylarını toplayarak bu kararın ardında yüzde 70’in üzerinde bir halk desteği olduğunun altını çiziyor.

Gerçekten de anayasa değişikliğinin arkasındaki siyasal destek çok yüksek. Ama acaba AKP’nin 22 Temmuz’da aldığı yüzde 47’ye yakın oyu kullanan seçmenlerin en büyük arzusu, en büyük beklentisi, her şey göze alınarak kırıp dökme pahasına, toplumu cepheleştirme, kutuplaştırma, devlet kurumlarını birbirine düşürme pahasına, üniversitelerde türban serbestisi sağlanması mıydı? Temel beklenti gerilim ve çatışma ortamı mıydı, uzlaşma ve istikrar mı?

Aslında türban kavgası nedeniyle bugün yaşananlar, Başbakan Erdoğan’ın son beş yılda izlediği siyaset stratejisi ile de uyumlu değil.

Erdoğan düne kadar bu tür kritik konuların hep “toplumsal uzlaşma” ile çözülmesi gereğine vurgu yapıyor, hatta onun da yeterli olmayacağının “kurumsal mutabakatın” da şart olduğunun altını çiziyordu.

Ne değişti? Erdoğan beş yıldır “gerilimsiz çözeceğiz” dediği türban sorununda niye fikir değiştirdi? Her türlü uzlaşma yolu arandı, denendi ve başka çıkış yolu bulunamadığı için mi iş bu noktaya getirildi?

Hayır...

Belki de üniversitede türbanı serbest bırakmak iktidarın muktedir olup olmadığının tek göstergesi olarak algılanıyor...

Ve Başbakan Erdoğan’ın özellikle dünkü grup konuşmasında da bu konudaki gerilimi düşürme eğiliminden eser yoktu. Aksine gerilimi tırmandırıcı bir üslup tercih ettiği dikkat çekiyor Başbakan’ın.

Tıpkı 1980 öncesi iktidar muhalefet kavgalarında kullanılan tanımlamalar ön plana çıkıyor. “Anamuhalefetin başı” diyor Deniz Baykal’a yüklenirken Erdoğan ve devam ediyor:

“Daha Sayın Cumhurbaşkanı değerlendirmesini yapmadan hemen bakıyorsunuz anamuhaletin başı, şimdiden ahkam kesmeye, yargıya akıl vermeye, şimdiden yönlendirme yapmaya başladı. İstikamet veriyor ve idam sehpasının yolunu gösteriyor. Sen nasıl demokratsın ya... Biz bu yola çıkarken daha önce de demokrasiye inanmış insanların söylediğini söylüyoruz. Biz o beyaz çarşaflarla beraber yola çıktık, biz bu konuda bedel ödemeye hazırız...”

Türk siyasetinin 50 yıldan beri pek severek kullandığı son derece beylik, bir o kadar tatsız, gereksiz “beyaz çarşaf, (kefen bezi)”, “idam sehpası” benzetmeleri...

Böylelikle siyaset üslubunu sertleştirerek, tansiyonu yükselterek gerilime, kutuplaşma eğilimlerine de körük tutuluyor.

Ve süreç tamamlanmış değil. Daha anayasa değişikliği bile dün yeni sunuldu Cumhurbaşkanı Gül’ün onayına.

Onaylanacak, yürürlüğe girecek ve ardından YÖK yasası değiştirilecek.

Ama bu arada yarın YÖK Genel Kurulu’nda çok kritik bir konu gündeme gelecek türbanla ilgili olarak. 2007-2008 sınav klavuzu. Sınav klavuzlarında türbanlı resme izin verilecek mi verilmeyecek mi?

Ardından türban tartışmalarının ateşi sönmeden bir başka tartışmalı konu yine YÖK Genel Kurulu’nun bu toplantısında veya bir sonrakinde gündeme gelecek. İmam hatiplilere üniversite yolu. Yani katsayının arttırılıp arttırılmayacağı...

Bütün bunlar gerilimi, tansiyonu daha da şiddetlendirecek konular.

Türkiye çok zor ve kritik bir süreçte.

DİĞER YENİ YAZILAR