Gerilim düşer mi?

Haberin Devamı

Başbakan Erdoğan dün partisinin Meclis Grubu’nda yürütmekte oldukları açılım projesinin, devlet projesi olduğunu bir kez daha yineledi.

Başbakan bununla konunun Milli Güvenlik Kurulu’nda görüşülüp, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün yanı sıra Kurul’un asker üyelerinin de bilgi ve kabulü dahilinde bu çalışmaların yürütüldüğünü anlatmak istiyor.

Ancak bu devlet projesinin ayrıntıları konusunda projenin koordinatörü İçişleri Bakanı Beşir Atalay ve Başbakan Erdoğan resmi bir açıklama yapmadıkları için bu nokta belirsizliğini koruyor.

Net olarak bilinenler sadece bazı AKP sözcüleri ile hükümete yakın, hükümetten iyi haber alan isimlerin televizyonlarda söyledikleri ve bir de DTP’nin talepleri.

Zaten CHP Genel Başkanı Deniz Baykal da bunlara dayanarak ağır eleştiriler yöneltiyor hükümete.

Ama acaba Başbakan ne anlatacak bu devlet projesinin kapsamı konusunda?

Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’un söylediklerinin ötesinde bir açılım modeli ortaya koyacak mı?

Bu nokta önemli. Çünkü Orgeneral İlker Başbuğ’un bu “devlet projesi” ile ilgili söyledikleri son derece çarpıcıydı. Üniversitelerde Kürt enstitüsü kurulmasına bile karşı olduğunu ifade eden Başbuğ, anadilin anne - baba tarafından öğretileceğini, devletin yöre halkına aş ve iş bulmasını, geçim sıkıntılarını, işsizliği çözmesini, eğitim konusunda ciddi bir hamle yapmasını öneriyor. Bir de DTP’lileri kastederek söylediği “yöre halkının siyaset ağalarından kurtarılması” gereğinin altını çiziyor.

Acaba Başbakan Erdoğan da son olarak “Milli Birlik Açılımı” diye adlandırdığı proje için CHP Genel Başkanı’na bunları söyleyip bu konuda mı destek isteyecek?

Eğer bunları söylerse istediği desteği alabileceğine hiç kuşku yok.

Çünkü Deniz Baykal’ın önceki günkü mektubunda sorunun işsizlik, ekonomik gerilik ve eğitim olduğunun altı çiziliyor.

Hatta özel televizyonların Kürtçe yayın yapması, özellikle 12 Eylül’den sonra adları değiştirilen bazı köy ve kasabalara yeniden eski Kürtçe isimlerinin verilmesi uygulaması da destek alabilir CHP’den.

Ancak bu adımların, 2-2.5 aydan beri yürütülen açılım propagandası ile yükseltilen beklentileri karşılamaya yetmeyeceği de çok açık.

Onun da elbette farkında Başbakan ve kurmayları. Farkında ama en azından CHP’nin desteği olmadan anayasa hatta yasa değişikliği bile gerektirmeyen bazı adımları atmanın bile ciddi siyasi riskler içerdiğini de görüyor.

Onun için bu konuda Baykal’ın mektup ve açıklamaları fazla umut verici olmasa da başbaşa görüşmede en azından SHP’nin 1989 raporundaki önerilere benzer bazı adımların ortaklaşa atılıp atılamayacağını ölçecek.

Onun için dünkü grup konuşmasında Baykal ve CHP’ye karşı dikkatli bir üslup kullandı Erdoğan. Mektuba, mektubun basına verilmesine her ne kadar içerlemiş olsa da fazla üzerinde durmadı.

Muhtemelen zayıf da olsa uzlaşma ihtimalini kaybetmek istemedi.

Ama eğer haftaya yapılacak görüşmede hiçbir uzlaşma imkanı olmadığı ortaya çıkarsa ne olacak?

İşte o zaman iki lider arasındaki gerilimli atmosfer, önümüzdeki haftadan itibaren çok daha sert, çok daha kavgacı bir havaya dönüşebilir.

DİĞER YENİ YAZILAR