'Geri alamayacağımız hiç bir şeyi vermeyiz'

Turgut Özal'ın 1987 yılında Başbakan olarak tam üyelik başvurusunu yaptıktan sonra AB süreci için söylediği şu söz hala geçerliliğini koruyor

Haberin Devamı

Turgut Özal'ın 1987 yılında Başbakan olarak tam üyelik başvurusunu yaptıktan sonra AB süreci için söylediği şu söz hala geçerliliğini koruyor: "Tam üyelik yolu düz değil. Türkiye bugün itibari ile uzun ince bir yola girmiş bulunmaktadır. Bu yol dikenli ve taşlı olacaktır..." Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül de dün Lüksemburg'a giderken benzer ifadelerle durumu özetliyor:

"AB süreci asfalttan yol değil, inişli çıkışlı..."

Evet inişli çıkışlı, sıkıntılı, tuzaklı bir yolculuk devam ediyor. Her kavşakta umulmadık sorunlar yaşıyor Türkiye. Bugüne kadar üye olmuş 25 ülkenin hiçbirinin yaşamadığı kadar ağır, sinir bozucu sorunlar...

Sürecin zorluğu daha adaylık statüsünün verildiği Aralık 1999 Helsinki zirvesinde belli olmuştu. Helsinki karan da "ip koptu" dendiği anda geceyarısı diplomasisiyle, ABD'nin devreye girmesi ve ardından Finlandiya Başbakanı ve AB Dış ilişkiler Yüksek Komiseri Solana'nın Ankara'ya gelip Başbakan Ecevit'i Kıbrıs paragrafı konusunda ikna etmeleri ile sonuçlandırılabilmişti. Aradan geçen 6,5 yıllık sürede üç kritik eşik aşıldı.

17 Aralık 2004'teki Brüksel zirvesi... Yine aynı şekilde "bu iş bitti, ip koptu-kopuyor" dendi ama son anda kriz aşıldı.

Tarama sürecinin başlamasına ilişkin 3 Ekim 2005 zirvesi... Yine benzer bir kriz süreci yaşandı. Yine "tam üyelik mi-imtiyazlı ortaklık mı" tartışmaları yaşandı. Rum kesiminin aşırı talepleri Türkiye'ye de AB'ye de zor saatler yaşattı.

Dün Ankara ve Lüksemburg'da yine benzer sıkıntılar, benzer sahneler yaşandı. Yine programlar alt üst oldu, "büyük kriz" dendi, "çözülemezse Gül gitmeyecek" dendi, ama yine bir Türkiye-AB klasiği gerçekleşti ve son anda kabul edilebilir bir formül üzerinde anlaşma sağlandı.

Sonuçta ne AB'nin temel kriterleri esnedi ne de Türkiye kabul edemeyeceği, iç kamuoyuna izah edemeyeceği bir tavizi verdi. Son bir haftadan beri Kıbrıs Rum yönetiminin estirdiği kriz havasının dağılacağından aslında Ankara da AB tarafı da emindi ama yine de son ana kadar yıpratıcı, yorucu bir görüşme trafiği yaşandı.

Rum Yönetiminin öyle talepleri vardı ki Ankara'nın bunların kabul edebilmesi mümkün değildi.

AB ile dün resmen başlayan fasıllar üzerindeki müzakere sürecinde daha pek çok benzer kriz yaşanacağının elbette ki farkında Ankara. Başta Kıbrıs politikası olmak üzere Türkiye'nin tutumunu esnetmesi yönünde ilerde daha yoğun baskılarla karşılaşılabileceği de hesaplanıyor kuşkusuz. Bu noktada hükümetçe belirlenen temel kriter şu: Geri alamayacağımız, bir şekilde telafi edemeyeceğimiz hiçbir tavizi vermeyiz.

Bu konuda hükümetin önünde 25 yıl öncesinden kalma bir örnek var. Roger planı; Türkiye'nin, Yunanistan'la arasındaki hiçbir soruna kalıcı çözüm bulmaksızın elindeki veto kartını kaldırıp Yunanistan'ın NATO'nun askeri kanadına geri dönmesine onay vermesi...

Bugün aynı hatayı yapmak istemiyor Ankara. Rum bandıralı gemi ve uçaklara limanların açılabilmesi için KKTC'ye izolasyonun kaldırılmasını şart koşuyor. "Tanıma" ya gelince, bu aşamada konuşulması bile doğru bulunmuyor...

Dün sohbet ettiğimiz bir kaynak hükümetin yaklaşımını şu şekilde açıklıyor: "Dikkatli ve çok sabırlı olmak lazım. Reform süreci kesintisiz devam etmeli ki, Türkiye'nin bulunmadığı platformlarda kendini savunacak dostlarının eli güçlü olsun..."

DİĞER YENİ YAZILAR