Güç elindeyken, zirvedeyken belki de hiçbir diktatöre, hiçbir darbeciye nasip olmamış kadar halkı tarafından seviliyordu.
Baskıyla, korkuyla falan değil, insanların pek çoğu gerçekten seviyordu O’nu.
Belki de sevdirilmişti.
Dikta rejimlerine özgü, tek yanlı propagandaya dayalı, aksi propagandanın yasak olduğu bir ortamda yapılan halk oylamasından yüzde 92 oy almıştı.
Yani milli irade ise, milli irade onun arkasındaydı.
Nutuk atmak için gittiği meydanları dolduruyordu.
Öyle zorlamayla falan değil. Mitinglerine kamu görevlileri ve yörenin önde gelenlerinin bir kısmı “ne olur ne olmaz” kaygısıyla gidiyor olsa da çoğunluk isteyerek gidiyor ve kendisine samimi sevgi gösterileri yapıyordu.
12 Eylül 1980’e kadar akan kanı durdurduğu için can ve mal güvenliğini sağladığı için halkının büyük bölümü O’na minnet duyuyordu.
O meşum eylül gününe kadar, ölümüne peşinden koştukları siyasi liderlerine karşı, Paşa miting meydanındaki kürsüde yüksek perdeden saydırmaya başladığında, “çanağı ellerine verirsek yeniden pisletirler” diye hakaretler yağdırdığında bile avuçları patlayıncaya kadar alkışlıyorlardı.
Sanki, önce Hamzakoy (Demirel ve Ecevit) ve Uzunada’da (Erbakan ve Türkeş) sonra da Zincirbozan’da tutuklu bulunan sevgili liderlerine arkasını dönüvermişti milyonlar.
Ağzından çıkan her kelam, değil kanun, anayasa hükmü sayılıyordu. Gerçekte de öyleydi...
Demokrasi, insan hakları, özgürlükler, hak-hukuk mu?
O günlerde onu alkışlayanların çoğunun bu değerler pek de umurunda değildi.
O zamanın Türkiyesi O’nunla gurur duyuyordu....
Etkisi epey uzun sürdü.
Değişim uzun ve yavaş oldu. Darbenin üzerinden geçen 7 yıl sonra bile liderlerin siyasi yasakları kılpayı farkla kalkabildi.
Ama kalktı ve sonra da hızla değişti Türkiye. Toplum değişti. Siyaset ve siyaset yapma biçimi de değişti.
Artık Paşa’nın eski popüleritesinden eser kalmadı.
O kadar ki 2010 yılındaki Anayasa referandumunda en önemli motivasyon maddesi darbecilerin yargılanmasıyla ilgili hüküm oldu.
Önce adı caddelerden, bulvarlardan silinmeye başladı.
Sonra sıra okullara geldi...
Ve Türkiye’de bir ilk yaşandı. Darbeyi, darbeciyi yargılamaya dönük bir iddianame ilk defa Türk hukuk sistemine, yargı sistemine girdi. Ankara Cumhuriyet Savcılığı’nın hazırladığı iddianame hiçbir hukuki sonuç vermese bile, başlı başına önemli bir belge olarak çoktan tarihe geçti.
Yargılama adliye mahkemesinde mi görülür, Yüce Divan’da mı tartışmalarının hiç önemi yok. Sonuçlanıp sonuçlanmasının da önemi yok.
Ama anlaşılan o ki, Paşa’nın adı muhtemelen bir süre sonra cadde ve sokaklardan, okullardan tümüyle çıkarılacak. Hatta belki ders kitaplarındaki yeri de değişecek.
Çünkü Türkiye artık onunla “gurur duymuyor”...
Bu noktada Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’deki tutum değişikliği son derece çarpıcı olmuştur. Gül, seçilip Çankaya’ya çıktıktan bir süre sonra darbe lideri Kenan Evren’i 7. Cumhurbaşkanı sıfatıyla Köşk’te ağırlamıştı. O gün bu durum çok tartışılmış, Gül’ü destekleyen çevrelerce bile eleştirilmişti.
Fakat Gül’ün önceki gün sergilediği tutum önemli.
KKTC Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ın cenazesine katılmak üzere, hayattaki 9 ve 10. Cumhurbaşkanlarını uçağına davet etti Gül. Gerçi 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, rahatsızlığı nedeniyle, 10. Cumhurbaşkanı Necdet Sezer de “gitmeyeceğim” diyerek davete icabet etmediler. Ama adı henüz “Cumhurbaşkanlarımız Listesi”nde 7. Cumhurbaşkanı olarak geçen Kenan Evren, bu son derece zarif ve şık davetin kapsamı dışında tutuldu.
Şimdi soru şu: “Darbe suçu” eğer suç ise bu fiili işlediği hiç kuşku götürmeyen Evren Paşa’nın adı acaba Cumhurbaşkanları listesinden de çıkarılacak mı?
Hatta ders kitaplarının beyaz sayfalarındaki Cumhurbaşkanları listesinde yer alan bu isim, acaba bir gün simsiyah bir sayfada “Darbeciler” listesine eklenir mi?
Evren’in adı Cumhurbaşkanları listesinden de çıkarılacak mı?
Haberin Devamı