Eldeki bulgur ve pirinç meselesi...

Haberin Devamı

CHP’nin olağanüstü kurultayı üzerindeki tartışmaların parti içinde ve dışında bir süre daha devam edeceği anlaşılıyor. En çok üzerinde durulan konu da Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun kurultay konuşmasında “Kürt” dememesi...
Kılıçdaroğlu “Güneydoğu sorunu” dedi ama meselenin doğrudan adını koymadı.

Neden?

Aslında bu sorun CHP açısından değil başta Türkiye Cumhuriyeti açısından, hükümet ve hükümet partisi açısından daha kritik. Hükümet bu konuda yaklaşık bir buçuk yıldan beri ortaya attığı ve önce “Kürt açılımı” deyip ardından “milli birlik projesine” dönüştürdüğü, kapsamı, hedefi netleşmemiş muğlak bir açılım üzerinde patinaj yapıyor. Ama bu yakıcı mesenin özüne, çözümüne dönük bir adım atamıyor.

Bu mesele yakıcı. Bu meselenin üzerinde konuşmak ve tartışmak son derece riskli. Herkes için riskli. Siyasi açıdan da riskli, başka açılardan da. Muhtemelen bu nedenle iktidar çevreleri, “Kılıçdaroğlu dağarcığını açsın, içindekileri ortaya koysun, önce o tartışılsın” istiyor.

Aslında Kılıçdaroğlu kurultay konuşmasında bu meseleye yaklaşımının ipuçlarını verdi. Bu meseleye ilişkin olarak “etnik veya dinsel” temelde bir çözüm arayışında olmadıklarını söyledi. İktidarın çözümü “dinsel” temelde, BDP’nin de “etnik” temelde aradığını söyleyerek kendilerinin “üçüncü yol”u tercih ettiklerini anlattı.

Muhtemelen evrensel hukuk ile temel hak ve özgürlükler temelinde bir çözüm önerecekler. Bunun ne olacağını henüz bilemiyoruz. Yine Kılıçdaroğlu’nun söylediğine göre SHP’nin 1989 yılında hazırladığı Güneydoğu raporu güncelleştirilecek.

CHP’liler önümüzdeki günlerde tamamlanacak olan bu rapor doğrultusunda çözüm paketinin seçimlerden önce açıklanacağını söylüyorlar.

Ancak CHP ve Kılıçdaroğlu’nu bu sorun üzerinden eleştirenlerin beklemeye pek tahammülü yok.
Aslında bu sorun, bugün Türkiye’nin birinci derecede öncelikli temel meselesi.

Çünkü bir süreden beri dile getirilen talepler, DTP ve bazı belediyelerin attığı veya atacaklarını söyledikleri adımlar son derece kritik. Kürt politikacıları bugün açık açık “demokratik özerklik” modelinin altyapısını, nasıl işleyeceğieni tartışıyor.

Bugünkü tartışma ve dile getirilen talepler, cumhuriyetin kuruluş felsefesiyle, ulus devlet ilkesi ile ilgili.
Türkiye acaba bu tartışmayı serinkanlı biçimde sürdürebilecek mi?

Çok zorlu ve kritik bir süreç.

Zaten kritik olduğu için cumhuriyetin temelleri, kırmızı çizgileri ile ilgili olduğu için tartışmaya Genelkurmay da dahil olmuş durumda.

Hükümetin çözüm için net olarak ne dediğini, diyeceğini bilemiyoruz. Başbakan Erdoğan, bu meselenin seçimlerden sonra hazırlanacak yeni anayasa çerçevesinde ele alınacağını söylemekle yetiniyor.

Ama Kemal Kılıçdaroğlu’ndan somut çözüm önerileri bekleniyor.

Bu beklenti elbette tümüyle haksız değil.

Fakat Kılıçdaroğlu ve ekibinin somut bir çözüm planı ortaya koyabilmesi de o kadar kolay değil. 1989 raporunun yenilenmesi, teknik hazırlıklar bir yana CHP açısından bu meselenin bir başka yakıcı tarafı daha var.

CHP bugüne kadar Kürt meselesi konusunda ulusal bütünlükten yana bir tavır koyduğu için, okullarda anadilde eğitimin ülkeyi bölme tehlikesi taşıdığını söylediği için Kürt bölgesinden oy alamıyordu.

Şimdi yeni CHP’nin bu coğrafyadan da oy alma iddiası var.

Kürtlerle barışma iddiası var. O nedenle bağımsız Kürt aydını, insan hakları savunucusu eski Diyarbakır Barosu Başkanı Sezgin Tanrıkulu’nu PM üyesi yaptı Kılıçdaroğlu.

Böylelikle bölgeye bir mesaj vermeye çalıştı.

Ancak bunun ötesinde çözüm konusunda ne diyecek?

Ortaya konacak çözüm önerileri, partinin mevcut seçmen tabanında nasıl karşılık bulacak.

İşin zor tarafı bu.

DİĞER YENİ YAZILAR