Ekonominin ümüğünü kim sıktı?

Haberin Devamı

Başbakan Erdoğan ilk başlarda muhtemelen küresel krizin ABD’deki mortgage problemi ve onunla sınırlı olduğunu düşünüyor ve o yüzden de “bize bir şey olmaz, bizde TOKİ var” diyordu. Bu krizin Türkiye’ye önemli fırsat pencereleri açabileceğine inanıyordu. Şu anda bunların gerçekleşmeyeceğini, ekonomi bürokrasisi ve elbette Başbakan Erdoğan da görüyor. Önlem önerilerine eskisi gibi sert reaksiyon göstermiyor artık Başbakan. Fakat hala krizin gereklerine uygun düzenlemeler konusunda tam olarak ikna olmuş değil.

Bugün iş dünyası, bankacılar ve hatta ekonomi bürokrasisi hiç zaman kaybetmeden İMF ile anlaşma yapılmasından yana. Başbakan da bu öneriye tümüyle kapalı değil ama şartları var. “Büyümeden fedakarlık edemeyiz, IMF’ye ümüğümüzü sıktırmayız” diyor Erdoğan.

Erdoğan’ın söylediklerine bakılırsa hükümet haklı olarak ekonominin yüksek oranlı büyümesini sürdürmesini arzuluyor ama IMF buna itiraz ediyor.

Acaba gerçekten öyle mi?

IMF ile anlaşma yapılmazsa Türk ekonomisi geçmiş yıllarda olduğu gibi bırakın yüzde 7-8’lik büyüme hızlarına hükümetin hedeflediği yüzde 4’lük orana ulaşabilecek mi?

Şüpheli...

Türk ekonomisinin aslında küresel krizin etkilerinden çok önce tıknefes olmaya başladığı gözleniyordu. Yılın ikinci çeyreğinde büyüme hızı yüzde 1,9’a gerilemişti. Üçüncü çeyrekte toparlanma olacak mı olmayacak mı tartışmaları yapılıyor, 2009 yılı program ve bütçe çalışmalarını sonuçlandıran teknisyen kadro iyimserliğini koruyordu. Fakat dün açıklanan üretim rakamları bu iyimser beklentileri önemli ölçüde gölgelemiş durumda.

Türkiye İstatistik Kurumu’nun verilerine göre Eylül ayında imalat sanayii üretimi artış bir yana yüzde 6,4 oranında sert bir düşüş gösterdi. İmalat sanayiindeki 9 aylık artış da yüzde 1,9’la 2001 krizinden sonraki en düşük seviyesinde kaldı. Bundan sonraki aylarda da üretim artışını destekleyecek olumlu bir atmosfer beklenmiyor. Aksine üretim düşüşünün yılın son çeyreğinde de süreceği yönündeki beklentiler ağırlık kazanıyor.

Yani hükümet bu kaygı nedeniyle masaya oturmuyor ama ekonominin ümüğü IMF’siz dönemde de sıkılıyor.

Üretim düşüyor, istihdam hacmi daralıyor. Ki Eylül ayı üretim rakamlarında henüz döviz kurlarındaki hızlı yükselişin etkisi yok. Bu etki, Ekim ayından itibaren yansımaya başlayacak.

Önümüzdeki aylarda reel ekonomiyi bekleyen bir başka tehlike daha var: Finansman kanallarının daralması riski...

Başbakan ve hükümet üyeleri bu tehlikeye karşı son dönemde sık sık bankalara “sakın reel sektör kredilerini kesmeyin, geri çağırmayın” uyarıları yapıyor.

Fakat eğer vadesi gelen sendikasyon kredilerinde yenilenme oranları düşmeye başlarsa, yani dış finansman kanalları daralırsa içerde musluk eskiden olduğu gibi akmaya devam edecek mi? Çok zor...

Türkiye bu zorluğu, dış finansman akışının daralmasının etkisini önümüzdeki aylarda çok daha şiddetli hissedebilir.

Seçim öncesi belediyelere bol keseden para pompalayarak ekonominin ümüğünü rahatlatmak, düşen üretim trendlerini tersine çevirebilmek de pek olası değil.

O nedenle de bugün kızılan, karşı çıkılan önlem önerilerini, IMF ile anlaşma dahil fazlasıyla kabullenip uygulamaya koymak zorunda kalabilir hükümet.

DİĞER YENİ YAZILAR