Türkiye'nin tam 41 yıldan beri inişli çıkışlı bir tempoda devam eden Avrupa yolculuğundaki en kritik kavşak bu gece geçilecek.
Acaba kazasız belasız geçilebilecek mi?
Günlerdir kafaları meşgul eden soru bu. İki tarafta da hala kaygılar var. Çünkü 25 üyeli AB tarafındaki bazı aktörlerin yola, bu kritik kavşağa bubi tuzakları yerleştirme gayreti içinde oldukları biliniyor. Kıbrıs konusundan tutun da sözde Ermeni soykırımı meselesine kadar hiçbir şekilde kabul edilemeyecek pek çok koşul gündeme getirilerek, kafa karışıklığı yaratılmaya, Türkiye bu kavşaktan uzaklaştırılmaya, yolun dışına itilmeye çalışılıyor.
Ama öte yandan Almanya, İngiltere, İtalya, İspanya gibi makul, Türkiye açısından da kabul edilebilir bir çözüm üretme gayreti içinde olan AB ülke ve liderleri de var. Fransa da bu cepheye yaklaştırılabilse sorunun aşılması çok daha kolay olacak. Başta Schröder başta olmak üzere Türkiye'ye destek veren AB liderlerinin çabası Fransa'yı, Jacques Chirac'ı ikna edebilmek.
Dün Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ün Brüksel'e gelişleriyle birlikte pazarlıkta son raunda geçildi. Artık herkes son sözlerini, son çizgilerini söyleyecek.
Masada hala çok kritik üç nokta var;
Kıbrıs Rum Yönetimi'nin Ada'nın meşru hükümeti olarak tanınması, ucu açık müzakere takvimi ve kalıcı kısıtlamalar...
Ve bunlar da Hükümetin iç kamuoyuna ve dünyaya üstüne basa basa "kırmızı çizgilerim" diye ilan ettiği, kabul edilemezleri...
Eğer AB tarafı Kıbrıs'ın tanınması, ucu açık müzakere sürecinin "imtiyazlı ortaklık"la sonuçlanabileceği ve kalıcı kısıtlamalar konusunda ısrarlı olursa ip kopabilir. Gerek Başbakan Erdoğan gerekse de Dışişleri Bakanı Abdullah Gül günlerden beri AB liderlerine bunu anlatmaya çalışıyor. Ayrıca Hükümet bu konuda iç kamuoyuna karşı da kendini bağlamış durumda.
Dün akşam saatlerinden itibaren bu üç kritik konuda bütün tarafları tatmin edecek, en azından ipin kopmasını önleyecek bir orta yol formülü bulabilmek için yoğun bir diplomasi trafiği yürütülüyor Brüksel'de.
Kıbrıs Rum yönetimini tanıma değil, ancak gümrük birliği çerçevesinde AB'ye yeni giren 10 ülkeyi de kapsayacak şekilde Ankara anlaşmasının kapsamını genişleten ek protokülün imzalanması. Türkiye bu konunun müzakereye açılmasını kabul edilebilir görüyor. Ama bunun da Rum yönetimini tanımak anlamına gelmediği şerhini koyarak.
Ucu açık müzakere takvimi konusunda da tam üyelik dışında bir formül çağrıştıracak ifadeler olmaması halinde itiraz edilmeyeceği anlaşılıyor.
İşgücünün serbest dolaşımı ve tarıma kalıcı kısıtlamalar getirilmesi ise hiçbir şekilde kabul edilmeyecek. Kısıtlamaların geçici bir süre için öngörülmesine ise itiraz edilmiyor.
Bu üç noktada orta yol bulma pazarlıkları bu geceyarısına, hatta belki yarına kadar devam edecek. Sonuçta ne çıkacağı ise hala net değil.
Başbakan Erdoğan kritik kavşağı kazasız belasız geçmeyi, müzakere takvimini cebine koyup Cuma günü başı dik, AB kapısını aralayan lider olarak Ankara'ya dönebilmeyi hiç kuşku yok ki çok arzuluyor. Ama her ne pahasına olursa olsun noktasında hiç değil. Kırmızı çizgilerden taviz vermemeye kararlı...
Düğüm bu gece çözülecek
Türkiye'nin tam 41 yıldan beri inişli çıkışlı bir tempoda devam eden Avrupa yolculuğundaki en kritik kavşak bu gece geçilecek
Haberin Devamı