Hiçbir demokraside, hiçbir legal partinin terör örgütüne destek vermesi veya destek imasında bulunması hoşgörülemez. Hiçbir yasal siyasi parti devlete ve terör örgütüne karşı eşit mesafede konumlanamaz, buna cesaret edemez. Örgütle her ne kadar dolaylı, örtük bir ilişki içinde dahi olsa açıkça teröre destek veremez.
Ama ne yazık ki bizde oluyor, hem de en olmayacak zamanda.
Anayasa ve yasalar çerçevesinde açık siyasi faaliyet gösteren DEHAP'ın Genel Başkanı basın toplantısı düzenleyip, kameraların karşısında PKK'ya ve hükümete karşı eşit mesafede durduklannı söyleyebiliyor. DEHAP, devlet ve hükümet ile terör örgütü Kongra-Gel'e (PKK) eşit mesafede duruyormuş...
"Sayın Zübeyir Aydar" dediği PKK başkanına mektup yazarak ateşkes çağnsı yapıyor DEHAP Başkanı. Böylelikle "Barışa katkı yapmak istediklerini" söylüyor.
Niyeti o olabilir. Ama üslubu, yöntemi, seçtiği sözcükler olumlu havayı zehirlemekten başka işe yaramıyor. Toplumsal barışı, huzuru istemeyenlerin, terörden medet umanların ve devlet içindeki şahin kadroların değirmenine su taşımaktan başka işe yaramıyor.
Oysa son günlerde Türkiye'de toplumsal ve siyasal barış açısından, demokratikleşme açısından son derece olumlu bir rüzgâr esiyordu.
* Tansu Çiller'in talihsiz bir şovu ile Meclis çatısı altında yaka paça göz altına alınıp 10 seneye yakın süre hapiste tutulan eski DEP'li milletvekilleri Yargıtay karan ile serbest bırakılmışlar (yargılama tutuksuz devam edecek), DGM'ler kaldırılmış, devlet televizyonu Kürtçe yayına başlamış, hükümet ve parlamento yeni demokratikleşme adımlarının hazırlıklarını yapıyor.
Elbette Türkiye bütün sorunlarını aşmış, demokrasisinin bütün ayıplarını temizleyip eksiklerini giderebilmiş değil ama mesafe almış, almaya da devam ediyor.
Özellikle DEP'li milletvekillerinin salıverilmesi ile Doğu ve Güneydoğu'da barış ve demokrasi rüzgârlarının daha güçlü eseceği, ekonomik ve toplumsal kalkınmanın, huzur ve sükûn ortamının daha da gelişeceği umuluyordu.
Ki, Leyla Zana'nın cezaevinden çıkışta yaptığı ilk konuşmalar da bu bakımdan umut verici görülmüştü.
Ancak birkaç günden beri yaşananlar, yapılan açıklamalar, hükümeti ve Ankara'yı tam anlamıyla hayal kırıklığına uğratmış durumda.
DEHAP Genel Başkanı'nın, Zana ve arkadaşlarının söylemleri, Abdullah Öcalan'ın avukatının Meclis'e yaptığı başvuru, Ankara'nın bölücü terör konusundaki derin hassasiyetlerini zorluyor.
* AB'ye uyum sürecinde gerçekleştirilen demokratikleşme reformlarını, Kürtçe yayın, DGM'lerin kaldırılması ve DEP milletvekillerinin salıverilmesi gibi gelişmeler muhtemelen yanlış okunup değerlendiriliyor DEHAP ve PKK çevrelerinde...
DEHAP Başkanı'nın ve parti sözcülerinin, DEP eski milletvekillerinin konuşmaları, mitinglerde atılan "APO'ya özgürlük" sloganları hükümet ve devlet kurumlarınca dikkatle izleniyor ve değerlendiriliyor.
Ve derin kaygılar oluşmaya başlıyor Ankara'da; "Sanki bütün bu olumlu gelişmeleri, demokratikleşme açılımlarını PKK'nın yürüttüğü terör mücadelesinin sonucu, zaferi gibi algılıyorlar" kuşkularının yaygınlaşmasına neden oluyor.
* DEHAP ve eski DEP'liler bu kuşkuları boşa çıkarıcı adımlar atmazlar, daha sağduyulu bir söylem geliştiremezler ve en önemlisi de PKK veya Kongra-Gel ile aralarındaki mesafeyi iyi ayarlayamazlarsa iş zor...
DEHAP'ın "mesafe" sorunu
Hiçbir demokraside, hiçbir legal partinin terör örgütüne destek vermesi veya destek imasında bulunması hoşgörülemez
Haberin Devamı