Gündemin en önemli maddesi Suriye; bu ülkedeki gelişmeler ve özellikle de son günlerde farklı boyutları ile tartışılmaya başlanan sınırımızın güneyindeki yeni oluşum. Yani PKK’nın yönlendirdiği Kürt grupların “Özerk Bölge” adımı.
Özellikle bu son gelişme izlenen Suriye politikasına yönelik eleştiri ve soru işaretlerini yoğunlaştırıyor. Doğal olarak da gözler, eleştiri oklarının odağındaki Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’na yöneliyor.
Davutoğlu, önceki gün gazetelerin Ankara temsilcilerine bir iftar yemeği verdi. Yemekte ve yemek sonrasında Suriye konusu ekseninde gelişmelerle ilgili ayrıntılı açıklamalar yaptı Davutoğlu. Haksız bulduğu eleştirilerle ilgili yanıtlarını da anlattı.
Suriye’de olup biten her şeyden anında haberdar olduklarını belirten Davutoğlu, Halep’teki çatışmalarla ilgili şunları söylüyor:
“Halep’te bazı mahalleler tank, top atışı altında. Bugün (önceki gün) BM Genel Sekreteri Ban Ki Moon’la görüştüm. Bu sadece Suriye’yi değil, BM’nin itibarını da tahrip edecek dedim. Halep ve civarında 3 milyon insan tehdit altında. Hiçbir gerekçe sivillerin tank ve top atışına maruz kalmasını sağlamaz.”
- Peki sorunun çözümü konusunda Genel Sekreter’den bir umudu var mı Davutoğlu’nun?
“Maalesef” diyor ve ekliyor:
“Suriye herkes için bir sınav, turnusol kağıdı oldu. BM’nin maaselef birçok konuda olduğu gibi, bu konuda da ne kadar atıl olduğu ortaya çıktı. BM’nin ciddi bir reforma ihtiyacı var. 139 ülke kabul ediyor, 10 ülke ‘hayır’ diyor, bitiyor. Güvenlik Konseyi’nde iki ülkenin iki tutumu çarpıcı: Suriye konusunu Rusya, Filistin konusunu ABD kilitliyor...”
- Kritik soru şu: Türkiye, rejimin otoritesinin kaybolmasıyla birlikte Kuzey’de, Türkiye’nin güney sınırında PKK güdümündeki yapının ortaya çıkacağını öngöremedi mi?
“Tabii ki öngördük” diyor ve devam ediyor:
“Tunus’ta Arap Baharı’nın başladığında belli öngörülerimiz oldu. 2010’da olaylar başlayınca, Bakanlar Kurulu’na uzun bir sunum yaptım. ‘Öyle bir deprem yaşanacak ki, Ortadoğu’da 100 yıl önceki Osmanlı’nın tasfiyesi sonrası süreç yeniden yaşanacak’ dedim.
Libya’nın zor olduğunu ama Suriye’nin daha zor olacağını söyledim. Suriye’nin daha zor olacağını gördüğümüz için Esad’le görüşmelerimiz 9 ay sürdü...”
Bu noktada CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun eleştirilerine yanıt veriyor Davutoğlu:
“Kılıçdaroğlu, ‘ne güzel dosttuk Suriye ile, bir sabah kalktık düşman olduk’ diyor. Bir lider bunu söyleyebilir mi? 20 bin insanın ölümü, yıkılan şehirler ne anlama geliyor..?
Biz Esad’la 9 ay boyunca konuştuk. Ben 62 kez Suriye’ye gittim. Biz ister miydik Suriye ile ilişkilerimizin bozulmasını? Ama bir yer var ki orada sistematik düşünmemiz lazım. Bizim Suriye konusunda sabretmemizin bir nedeni vardı; şehirler yıkılmasın, bir otorite boşluğu oluşmasın, Suriye yavaş yavaş demokratikleşsin diye. Fakat Esad’in tercihleri başka türlü oldu. Bu katliamlar yaşandı. Biz hala onun yanında olsaydık, dünyadaki itibarımız ne olurdu?
Beşar Esad söz konusu olunca Kılıçdaroğlu’nun öznesi yok. Bu katliamları kim yapıyor? Onu söylemiyor. Esad’in yanında olsaydık, o zaman ne diyeceklerdi? ‘Bu katliamlarında senin tatil arkadaşın var o yüzden sen katliamlara ses çıkarmıyorsun’ diye Başbakan’a saldıracaklardı...
Bir ay önceye kadar, ‘yanlış ata oynadık, Esad gitmeyecek, arkasında Rusya ve Çin var. Türkiye kaybeden tarafta olacak’ diyorlardı. Şam’da patlamalar oldu, Esad’in gideceği anlaşıldı. Bu kez, ‘Esad gidecek ama Kuzey Suriye’de boşluk doğacak, Türkiye kaybedecek’ demeye başladılar. Bunların derdi Türkiye’nin kaybetmesi...”
PKK’nın Kuzey Suriye’de üstlenmesine izin verilmeyeceğini anlatan Davutoğlu, bu konuda şunları söylüyor:
“İster PKK, ister El Kaide olsun bizim sınırlarımızın yakınında terör mevcudiyeti olursa, tehlike doğurur. Her türlü tedbiri almak hakkımızdır. Meşru müdafaa hakkını doğurur.
Bunu zinhar Kürt kardeşlerimizle ilgili bir politika olarak yansıtmamak lazım. Kürtler orada asırlardır yaşıyorlar, asırlarca da yaşayacaklar. Onlar, oranın asli unsurları.
Ama bugünkü kaos ortamından yararlanarak de facto otoriteler oluşursa, bu, Suriye’nin birliğini yok eder. Sünniler, Dürziler, Kürtler başka yerde oluşursa Suriye’yi Lübnanlaştırır, ki biz bunu istemeyiz, tedbirimizi alırız. Ama bu, Kürtlere ve Nusayrilere karşı değildir...”
- Suriye Kürtleri özerkliğe giderse Türkiye ne yapar?
“Bizim her şeyden öte özgüvene sahip olmamız lazım. Suriye’deki gelişmelerin Türkiye’nin kaderini değiştireceğini düşünenler, Türkiye’ye güvenmiyor. Suriye’nin yönetim şeklini Suriye’nin seçilmiş parlamentosu belirler ama de facto bir emri vaki yapılırsa, bizim tarafımızdan da, Suriye’nin diğer unsurları tarafından da buna izin verilmez. Otururlar kendi geleceklerini tayin ederler. Biz de ona çıkıp,’ bu bizim kırmızı çizgimizdir’ demeyiz.”
- Büyük Kürdistan iddiaları?
“Ortadoğu’daki sınırlar yanlış örülmüş duvarlara benzer. Sınırlara saygı gösterelim ama Avrupa’da olduğu gibi sınırları anlamsız kılalım. Suriye ile Irak’la, İran’la vizeye gerek kalmasın. Ekonomik ve kültürel coğrafya doğallaşsın, siyasi sınırlar korunsun.
Kürtler bu coğrafyaya gökten zembille inmedi. Asırlardır buradalar. Bizim işimiz duvar örmek, mayın döşemek değil. Kürtler birbirinden ayrı yaşasın değil. O harita, parçalayıcı haritadır. O haritayı engellemek istiyorsak, daha büyük haritaları gerçekleştirmemiz lazım.
Suriye bağlamındaki reel haritadan kimse korku üretmesin. Birileri fırsatçılık yaparak, terör odaklanması yapmak isterse, biz tedbiri alırız.
Herkes Esad sonrasını tartışmaya başladı. Bizi neden Kuzey Suriye’ye hapsetmeye çalışıyorlar? Suriye’nin tümü konuşulurken, bizi burayla meşgul etmeye çalışıyorlar...”
Davutoğlu: Suriye’nin Lübnanlaşmasına izin vermeyiz
Haberin Devamı