Çiçek: Meclis’in önünde ölüm orucuna mı yatayım?

Haberin Devamı

“Yeni anayasa için ilk günden beri gece-gündüz durmadan uğraştık, uğraşıyoruz. İyi niyetle çalışıyoruz. 7 aydır cumartesi-pazar yollardayız. Halkla konuşuyoruz. Şimdi yazım aşamasındayız, tartışmalar oluyor ama en azından şimdilik olumlu yönde ilerlemeler kaydediyoruz.

Bu iş elbette zor. Zorluk işin tabiatından kaynaklanıyor, sıradan bir kanun çalışması değil bu, tartışmalar elbette olacak. Tartışmalıyız da, ama kavga etmeden, birbirimize hakaret etmeden tartışmalıyız. Bu Meclis yeni anayasayı yapabilmelidir. Bunun için herkesin sorumluluk duygusu ile hareket etmesi gerekir. Türkiye artık mevcut anayasa ile yoluna devam etmemeli, edemez...”

Neden edemezin gerekçelerini de sıralıyor Cemil Çiçek:

Birincisi elbette herkesin üzerinde ittifak sağladığı, ülkeyi 12 Eylülcülerin yaptığı darbe anayasasından kurtarmak.

İkincisi, 27 Nisan 2007’de yaşananlar ve Cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin anayasa hükmü.

Bu konuda şunları söylüyor Çiçek:

“27 Nisan’da yaşanan problemler sonucu Cumhurbaşkanını halk seçsin dedik. Cumhurbaşkanı bundan sonra halkın yüzde 51 oyu ile seçilecek. Milletvekili seçiminde ise yüzde 33 - 35 oyla bir siyasi parti tek başına iktidar olabiliyor hatta seçim yasaları nedeniyle Meclis’te yüzde 65 çoğunluğa da sahip olabiliyor. Bu durumda hangisi güçlü olacak; iktidar mı, halktan yüzde 51 oy almış olan cumhurbaşkanı mı?

Yine anayasadaki cumhurbaşkanının yetkilerini, hükümetin ve başbakanın yetkilerini düşünün, bunun sonucundan ne çıkar? Yetki çatışması çıkar...

O nedenle de bu anayasa değişmelidir.”

“Askeri darbelerden daha fazla zarar verir”

“Değişmezse ne olur?” sorusuna verdiği yanıt da son derece çarpıcı Cemil Çiçek’in:

“6-7 aydan beri üzerinde çalıştığımız yeni anayasanın yapılamaması, şu veya bu sebepten bu fırsatın heba edilmesi siyaset kurumuna askeri darbelerden çok daha fazla zarar verir...”

Bu arada Çiçek, makamına ve kişiliğine yönelik olarak muhalefetten özellikle de CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’ndan gelen ağır eleştirilerden yakınıyor.

Görev ve yetkileri ile ilgili anayasa ve içtüzük hükümlerini hatırlatıyor:

“Eğer beni eleştirenler, bu maddeleri bilerek bu türlü ifadeler kullanıyorlarsa, bu son derece yakışıksızdır ve asla kabul edilemez. Hele hele bunu bir siyasi partinin genel başkanı söylüyorsa, ben ona yakıştıramam. Eğer bilmiyorlarsa o takdirde de bu çok cahilce bir değerlendirme olur...”

Kılıçdaroğlu’nun eleştirileri büyük ölçüde tutuklu milletvekilleri ile ilgili sorunun çözülemeyişinde, bu konuda Meclis Başkanı’nın gereken inisiyatifi gösterememiş olmasında düğümleniyor.

Bu konuda yapması gereken, yapabileceği her şeyi yaptığını düşünüyor Çiçek ve şöyle devam ediyor:

“Ben Meclis Başkanı olarak, hukukçu olarak, tutukluluk sürelerinin çok uzadığını söyledim. Yargının tutuklu milletvekillerini serbest bırakması gerektiği yönündeki görüş ve temennimi dile getirdim. Yargı bu meseleyi çözsün dedim. Yargı çözmedi, çözümü Meclis’in bulması için devreye girdim. İktidar-muhalefet uzlaşması sağlamaya çalıştım ama iktidar, ‘ben bu şekilde yasa değişikliği ile çözüme taraftar değilim’ dedi... Bu noktada çözüm tıkandı...”

Özetle Çiçek, tutuklu milletvekilleri sorununun çözümü konusunda gösterdiği onca gayrete karşın Kılıçdaroğlu’nun sert eleştirilerine hedef olmayı hazmedemiyor. Adeta isyan ediyor:

“Mahkeme tahliye etmiyor. Siyaset bir çözüm formülü üzerinde uzlaşmaya yanaşmıyor. Peki ben daha ne yapayım? Meclis’in önünde ölüm orucuna mı yatacağım ben?”

Bu soruya Kılıçdaroğlu’ndan cevap bekliyor Çiçek. “Yapabileceğim başka ne kaldı?” demek istiyor. Belli ki Kılıdaroğlu’nun eleştirilerine çok kırılmış, içerlemiş. Tutuklu milletvekilleri sorununa samimi çözüm arıyorsa kendisinin doğrudan Başbakan‘la görüşmesi gerektiğini söylüyor ve “Siz biraraya gelmiyorsanız, gelemiyorsanız ben ne yapayım?” diyor...

Evet bugüne kadar, siyasetteki gerilimi düşürmek, uzlaşı yolları açabilmek için çaba gösteren Cemil Çiçek bile artık isyan bayrağını çekmiş durumda. Ankara’nın sinir katsayısı giderek yükseliyor.

Ve Türkiye böyle bir ortamda temel toplumsal sözleşmesini, yani anayasasını yenilemeye çalışıyor. Hem de dört partinin mutabakatını sağlayarak...

Olur mu dersiniz?

DİĞER YENİ YAZILAR