Siyaset ve bazı yargı kurumları, özellikle son dönemde ülke gündemi, çok garip, hatta “abes” sayılabilecek tartışma konuları ile meşgul ediyor.
Örnek çok...
Ne yazık ki bir kısmı kanıksandı da...
Yargı alanındaki mevcut bazı uygulamaları, “Akla, mantığa, evrensel hukuka uygun değil” diye eleştirenler de aksini savunanlar da yoruldu. Ama değişen bir şey yok...
- Tutuklu yargılama, hem de 4-5 yılı bulan tutukluluk kural mıdır, istisna mı?
- Tutuklu milletvekilleri niye serbest bırakılmıyor?
- Yargı bağımlı mı, bağımsız mı, taraf mı, tarafsız mı?
Yıllardır tartışması süren, kamuoyunu yoran yargı ve hukukla ilgili tartışma konularımızın sadece bir kaç örneği...
Son günlerde tartışılan iki çarpıcı örnek daha var. Ki bu iki örnek olay gerçekten çok önemli, çünkü doğrudan anayasal sorun olma özelliği taşıyor....
Birincisi, Emekli Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un İstanbul’da özel yetkili ağır ceza mahkemesince tutuklanıp Silivri Cezaevi’ne konulması hukuka uygun mu değil mi?
Anayasa’da çok açık ve net hüküm var. 148. madde Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanlarının da tıpkı Cumhurbaşkanı, Meclis Başkanı, Başbakan ve bakanlar gibi “görevleriyle ilgili suçlardan dolayı Yüce Divan’da yargılanır” hükmü var...
Şimdi hukukçular, siyasetçiler, gazeteciler ve toplumun bir bölümü bu meseleyi tartışıyor.
Elbette, ikiye bölünmüş, kutuplaşmış halde...
Yargılama merciinin özel yetkili mahkeme olduğunu savunanlar, “Efendim Başbuğ darbe hazırlığı yapmakla suçlanıyor. Darbe Genelkurmay Başkanı’nın görevi ile ilgili değil” diyor.
Muhtemelen ilgili özel yetkili mahkeme de aynı görüşte.
Peki, Anayasa’nın aynı maddesi Cumhurbaşkanı’nın da Yüce Divan’da yargılanmasını öngörüyor. Ve cumhurbaşkanları sadece ve sadece tek suç isnadından dolayı yargılanabiliyor: Vatana ihanet...
Vatana ihanet cumhurbaşkanlarının görevi kapsamında mı?
Zaman ve enerji kaybından başka bir şey değil ama bu tartışma hala devam ediyor.
Ne yazık ki Türkiye’nin anlı şanlı hukukçuları, bazı yargıçları, siyaset adamları mevcut uygulamayı savunabiliyor...
Şimdi sırada daha yakıcı bir hukuk ve anayasa tartışması var: Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün görev süresi kaç yıl?
Aslında yürürlükteki Anayasa’da süre açık ve net: 5 yıl...
Fakat, muhalefet 5 yıl derken, iktidar 7 yılı savunuyor. Onun için de Meclis, yeni bir yasa ile tartışmayı noktalamaya çalışıyor.
Yasa tasarısı, Anayasa Komisyonu’nda muhalefetin tüm itirazlarına karşın iktidar milletvekillerinin oylarıyla kabul edildi. Muhtemelen yarın veya öbür gün de Genel Kurul gündeminde ele alınacak. Ve çok büyük bir aksilik çıkmaz, Başbakan Tayyip Erdoğan farklı bir karar ve değerlendirmeye varmaz ise sözkonusu yasa bir kaç gün içinde Meclis’te kabul edilecek.
Meclis, yasa ile anayasa hükmünü değiştirecek...
Tabii ki iktidar sözcüleri, Türkiye’nin sayılı anayasa profesörlerinden biri olan AKP’li Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu aksini savunuyor; “Anayasa değiştirmiyoruz, Anayasa’ya uygun bir yasa çıkarıyoruz” diyor.
Fakat tarafsız hukukçuları ikna edebilmeleri zor.
Örneğin, Mine Şenocaklı’ya konuşan Eski Yargıtay Başkanı Profesör Sami Selçuk, Meclis’in bu yasayı çıkarması halinde “yetki aşımı” yapmış olacağını belirtiyor ve düzenlemenin de hukuk deyimiyle “butlan”, yani geçersiz olacağını savunuyor.
İktidar çoğunluğunun, bu ve benzeri bütün saygın hukukçulardan gelen uyarılara kulak tıkayıp yasayı Meclis’ten geçireceği anlaşılıyor.
Sonrası mı?
Sonrası bu etik ve anayasal açıdan tartışmalı yasa, tıpkı fitili ateşlenmiş bomba gibi Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün kucağına bırakılacak.
Bomba Cumhurbaşkanı’nın kucağına bırakılacak...
Haberin Devamı