Başbakan işsizliğin çaresi yok mu demek istiyor?

Haberin Devamı

Parti liderlerinin meydanlardan yürüttükleri söz düellosu yerel sorunlardan çok, genel, klasik tartışma konuları üzerinde odaklanıyor. Bu seçim döneminin temel tartışma konuları belli: Yolsuzluklar, ekonomik kriz ve işsizlik... CHP ve MHP, AKP’yi iki noktada köşeye sıkıştırmaya çalışıyor. Birincisi, Deniz Feneri skandalı ve AKP’li belediyelerdeki yolsuzluk iddiaları. İkincisi de ekonomik kriz ve son aylarda ciddi bir sosyal sorun haline dönüşmeye başlayan işsizlik.

Muhalefetin özellikle işsizlikle ilgili eleştirilere dün Başbakan Erdoğan Mardin’de yaptığı meydan mitinginde çok çarpıcı bir yanıt verdi: “Türkiye’de işsizlik AKP iktidarı döneminin ürünü müdür? Biz göreve geldiğimizde işsizlik oranı 10.7 idi. Şimdi ABD’den gelen bu dalga bizi de rahatsız etti, bir iki puan, üç puan arttı, neyse... Ben burada söz veriyorum; sayın Baykal, sayın Bahçeli, diğerlerini konuşmaya gerek yok. Şunu söylüyorum; Eğer işsizliğe bir çaren varsa açıkla, o çareyi eğer yerine getirmeyen bir Tayyip Erdoğan varsa, ben siyaseti bırakmaya hazırım...”

Erdoğan’ın iki temel çıkışı var: Birincisi işsizlik sorununun yeni olmadığı.

Gerçekten de işsizlik, Türkiye’nin öteden beri mücadele ettiği bir sorun. 2001 yılında yüzde 8,5 olan işsizlik oranı krizin etkisiyle 2002’de yüzde 10,3’e yükseldi.

AKP’nin birinci iktidar döneminde, sağlanan yüksek oranlı ekonomik büyümenin etkisiyle işsizlik sorunu bir nebze hafifledi. Tarım kesimindeki hızlı çözülme nedeniyle genel işsizlik seviyesinde çok büyük azalış olmasa da oran yüzde 9’lara kadar geriledi. Ki ekonomideki başka pek çok alandaki iyileşmenin yanısıra işsizlikteki göreli iyileşmenin de olumlu sonuçlarını 2007 genel seçimlerinde gördü AKP.

Ancak son dönemde işsizlik ekonomik krizin doğal sonucu olarak tehlikeli bir tırmanış eğiliminde.

Muhalefetin de eleştirdiği nokta bu. İşsizlik sorununun 2001 krizinden bile daha ağır olduğu eleştirisini yöneltiyor muhalefet.

Bu noktada ilginç olan Başbakan’ın savunması. Başbakan “Bütün dünyada böyle bunun çaresi yok” demeye getiriyor. Ardından da Deniz Baykal ve Devlet Bahçeli’ye meydan okuyor: “Çare varsa açıklayın. O çareyi yerine getiremezsem siyaseti bırakmaya hazırım...”

Gerçekten de acaba Başbakan geçen bir kaç ayda yüzbinlerce çalışanın işinden olmasına yol açan ekonomik krizi hafifletebilecek hiçbir çare olmadığına mı inanıyor?

Muhtemelen inanıyor olacak ki, bütün dünya aylardan beri önlem paketleriyle meşgul olurken Türkiye “krize karşı önlem almayan tek ülke” unvanı ile IMF dökümanlarına girdi.

Başbakan ve kurmaylarının sandığı gibi krizin Türkiye’den teğet geçmeyeceği çok belliydi. Ancak hükümet en azından birtakım önlemlerle etkileri hafifletebilirdi. Örneğin hükümet düzeyinde yeni yeni tartışılmaya başlanan, işçi çıkarmamak koşuluyla istihdam vergilerinin belirli bir süre ertelenmesi, iç talebin canlandırılması gibi formüller 2008 yılı Eylül ayında uygulamaya konabilirdi.

O zaman belki krizin bugün yaşanan ve önümüzdeki aylarda daha da ağırlaşacağı tahmin edilen yıkıcı etkileri bu denli olmayabilirdi. İşsizlik sorunu bu kadar ağırlaşmayabilirdi. Ama

Başbakan çare olmadığına inanıyor. Belki o düşünce ile Hükümet aylardan beri krizi seyrediyor.

DİĞER YENİ YAZILAR