CHP lideri Kılıçdaroğlu Bosna Hersek yolunda gazetecilere konuştu. Başbakan Erdoğan’ın CHP üzerinden yakın tarihten intikam alma çabası içinde olduğunu söyleyen Kılıçdaroğlu, bu dönemdeki bazı uygulamaları 12 Eylül dönemine benzetti: 12 Eylül versiyonunun postmodern bir tipini yaşıyoruz.
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu iki günlük bir program çerçevesinde Bosna Hersek’e giderken uçakta beraberindeki gazetecilerin sorularını yanıtladı ve Başbakan Erdoğan’a çok ağır ifadelerle yüklendi. Başbakan Erdoğan’ın CHP üzerinden yakın tarihten intikam alma çabası içinde olduğunu söyleyen Kılıçdaroğlu, hükümetin bu dönemdeki bazı uygulamalarını 12 Eylül dönemine benzetti. Erdoğan’ın “Yeni Kenan Evren Modeli” uyguladığını iddia eden Kılıçdaroğlu, “Aralarındaki fark apolet ve idamların olmaması” dedi. Meclis’teki din ve cami polemiklerinden 28 Şubat soruşturmasına kadar her alanda soruları cevaplayan Kılıçdaroğlu, bir ara orta şiddetli türbülans nedeniyle ara vermek zorunda kaldığı konuşmasında çok çarpıcı açıklamalar yaptı. Kılıçdaroğlu’nun sorulara verdiği yanıtlar şöyle:
- Sayın Başbakan grupta konuştu, siz de konuştunuz. Din ve cami üzerinden bir tartışma gidiyor. Başbakan CHP’yi camileri satmakla eleştirdi ve belgeler gösterdi. Siz ne diyorsunuz?
Ben şöyle bir belge göstermesini isterdim; şu tarih, şu genelge ile falanca camiyi ahıra çevirin diye bir yazı bekliyordum. Böyle bir yazı yok. Demek ki doğruları söylemiyor.
- Siyasi tartışmanın bu eksende gitmesine ne diyorsunuz?
Tek parti dönemi hepimizin ortak paydası, şu veya bu partinin dönemi değil. Eğer tarihi biliyorsak, tek parti dönemini biliyorsak zaten tarihle bu şekilde hesaplaşmaya kalkmazsınız. Sorun yakın tarihin Başbakan tarafından iyi bilinmemesidir. Türk siyasal tarihinde ölmüş liderlerle hesaplaşma hiç olmamıştır. Liderler yaşamlarını yitirdikten sonra da arkalarından olumsuz bir şey söylenmemiştir. İlk kez yakın tarihten intikam alma çabası var.
Nedeni de şu; Başbakan CHP’ye bir şey söyleyemiyor. Ne politikasına, ne ilkesine bir söyleyeceği yok. Bir dönem “Sivas’ın ötesine geçemiyorsunuz” diyordu, şimdi kendisi Sivas’ın ötesine gidemez. “Projeleri yok” diyordu, bizim projelerimiz üçe dörde katladı AKP’yi. Seçimlerden sonra bizim politikalarımızı kullanmaya başladı. Tarihimizle uğraşıyor. Bir o kaldı. Pursaklar’da camiler yıkılmadı mı? Onun üstünde cami yıkıldı AKP döneminde. Malatya’da belediyenin camiyi yıkıp yerini yabancı bir firmaya sattığını Genel Kurul’da açıkladık. Öyle onlarca örnek verildi.
Camilerin bir dönem askerler için kullanıldığı doğrudur. Belgeler de vardır. Kimse aksini de söylemiyor. Ordu savaşa gidecek. Kışlası yok, çadırı yok, nerde yatacak bu ordu? Bu ordu şehit olmaya gidiyor. Camide yatacak. O zaman ne vardı, askeri cemse mi vardı, tank mı vardı? Cepheye at sırtında gidiyor, camide yatan insan atlarını bir yere bağlayacak. Eğer olayları çarpıtırsanız yanlış yapmış olursunuz. Sayın Başbakan ölülerle mücadele edeceğine dirileri var burada, gelsin bizimle mücadele etsin. Söyleyecek bir şeyi varsa bize söylesin. Hem dini konulara girer hem istismar eder. Bu kadar iftira eden, bu kadar istismar eden görmedim. Bu kadar iftiracı, bu kadar yalancı siyasiye ilk kez şahit oluyorum.
İmam hatiplerin kapatılmasını istemedik
- Kutlu Doğum konuşmasından sonra 4 4 4 yasasını AYM’ye götürdünüz. İktidar da bunu “tezat” olarak nitelendirdi...
Hiçbir çelişki yok. Kutlu Doğum Haftası’nda yaptığım konuşma bir siyasi konuşma değildir. O günün anlamına uygun bir konuşmaydı, o konuşma sadece o güne özgü duyarlılıkları içeriyor. Toplumun hemen hemen her dönem yaşadıklarını içeren bir konuşmaydı. Başbakan ise kendi grubuna konuşuyormuş gibiydi. Dini bu kadar istismar eden başka bir siyasi lider görmedim. O gün toplantıya geç başlandı. Kutlu Doğum Haftası geç başladı. Neden? Çünkü Başbakan o saatte bir düğündeydi. Şu ana kadar dillendirmedim, ama bizi zorunda bırakıyorlar. AYM’ye biz niye gidiyoruz? Biz hukuk devleti miyiz, evet. Eğer bir yerde anayasaya aykırılık düşünüyorsak bu işi mahkemeye götüreceğiz. Siz komisyonda yasayı anayasanın öngördüğü şekilde görüştünüz mü, hayır. Komisyon işgal edildi, vekillere söz hakkı verilmedi. Yasa oylama yapılmadan kabul edildi. Şekil yönünden gittik Anayasa Mahkemesi’ne. Zaten anlayamadığım bir şey var; hem “hukukun üstünlüğü” diyeceksiniz, hem “AYM’ne gittiniz” diye eleştiri getireceksiniz. Fransa’da Ermeni soykırımı iddiasıyla ilgili yasa kabul edildi. Orda parlamenterler AYM’ne başvurdu. Başta Erdoğan olmak üzere “Fransa’da demokrasi var” dediler, biz başvurunca “yok” diyorlar. İmam hatiplerin kapatılmasını istemedik hiçbir zaman talebimiz de olmadı. Bu ülkede saygın din adamlarına ihtiyaç var. İlahiyatları, imam hatipleri, Diyanet’i kuran biziz. CHP’nin bir özelliği var. Dini siyasete alet etmiyor. Sanki biz imam hatiplere karşıymışız gibi propaganda yapılıyor. Karşı olsak kurar mıyız? Buna benzer toplumun algısını olumsuz olarak çevirmek için çaba var.
- Başbakan her grup toplantısında CHP’ye özel bir yer açıyor. Programlı şekilde yapıyor. Hatta biraz da alaysı ifadeleri de var. Size grup konuşmalarında savunmada kaldığınız eleştirileri yapılıyor. Daha farklı bir strateji izlemeyi düşünüyor musunuz?
Savunmada kaldım diye düşüncem söz konusu değil. 40-45 dakikalık konuşmada Başbakan’ın bir saat önce yaptığı konuşmaya bir şeyler yetiştirmem zor. Konuşmamı daha önce hazırlıyorum. Ciddi aykırılıklar yada bilgi yanlışları varsa ona cevap veriyorum. İran konusunda Başbakan’ın istiskal edilmesini dile getirdim. Ömer Seyfettin’den bahsettim, bir hafta sonra cevap verdi. Bizim eleştirilerimize cevap veriyor Başbakan. Orda iki temel nokta var. Bazı arkadaşlar da dini konulara giriyormuşuz gibi şey... Biz hiçbir zaman dini konulara girmedik. “İki kitap yasaklandı” dedi. İlgili konuya cevap verdim, dini konulara girme diye bir şeyim olmadı. Ama gazetedeki arkadaşlar işi gücü bırakmış bu konulara girmişim gibi davranıyor. Suriye’de geldiğimiz noktayı ısrarla söylüyoruz, Başbakan cevap vermiyor. MEB ihaleleri Kamu İhale Yasası’nın dışına çıkarıldı. Neden? Gazeteciler sormuyor? Başbakan açıklasın. Niye açıklayamıyor? Bir; Kamu İhale Kurumu’na itiraz edildi. Biri başvuracak mahkemeye. Söylem gayrı ciddi. Aynı firma? Kim bu firma..? Yolsuzluğu yasayla örtmeye çalışıyorsunuz. 20 milyar doları hepimiz ödeyeceğiz. Başbakan buna yanıt vermiyor. Benim hiçbir soruma yanıt vermedi. Keşke gazeteciler alt alta yazsa. Sen, 34 kişi öldürüldü, istihbaratı kimden aldın; cevap yok.
BÇG İŞLEMESİ: AİHM’ye kadar götüreceğim
- BÇG’nin sizinle ilgili fişleme iddiaları için başbakanlığı mahkemeye vermiştiniz. Hükümet Danıştay’a savunma gönderdi. Fişlemeyi sahiplenmemiş Başbakanlık...
Başbakan çelişiyor; “28 Şubat’ta görevden alınmıştın, 28 Şubatçılar seni iade ettiler.” Ya, beni fişlediler, nasıl göreve iade edecekler? Akıl var mantık var. Danıştay’a savunma gönderiyorlar. Diyorlar ki; 2004’e kadar isimsiz rapor vs. filan hepsi gelmiş, hiçbir resmi kayda geçirilmeden hepsi bekletilmiş, BÇG hiçbirine resmi bir hüviyet kazandırmamış. 2004’te tamamına resmi nitelik kazandırmışlar ve arşive kaydetmişler. Fişlemeyi AKP yapıyor aslında. Danıştay’a gönderdiği savunmada fişlemelerin Başbakanlık tarafından yapıldığını söylüyor. AİHM’ye kadar götüreceğim. Danıştay’da baskı yapabilirler. Ama ben bunu AİHM’e kadar götüreceğim.
- 28 Şubat soruşturmasının nereye kadar uzanmasını bekliyorsunuz?
Nereye kadar gideceğini savcılar bilir. Başbakan savcıya “Sen git arkadaş nereye kadar gidiyorsan” diye talimatı verdi. O da eline kılıcı alıp girecek. Nereye giderse gidecek.
- 28 Şubat yargılamasına fişlendiğiniz için müdahil olacak mısınız?
Hayır. Ben hukuki hakkımı zaten Danıştay’da takip ediyorum. Bana şunun yanıtı verecekler, 2004’te neden fişlemeleri kayda geçtiler, bana izah etmeleri lazım.
Yeni Evren modeli
- TBMM’de Darbeleri Araştırma Komisyonu’nun kurulması, 35. maddenin kalkması, Genelkurmay Başkanlığı’nın MSB’ye bağlanması gibi kritik tartışmalara CHP nasıl bakacak?
Bu konuda kanun teklifini veren biziz. Üstelik geçen yasama döneminde verdik. Bazılarınca hala askerlerin yanında gösteriliyor olmayı anlamakta zorlanıyoruz. Geçen gün “darbe hukukunu temizleyelim” dedik, teklif yaptık. Kanun teklifini verdik. Hala deniyor ki “CHP darbecilerle yan yana...” Kanun teklifini veren biziz, çağrı yapan biziz. Kaçan Recep Tayyip Erdoğan. Yüzde 10 barajı için kanun teklifi verdik. Kaçan kim? Gelmiyor. “Siyasi Partiler Yasası’nı değiştirelim” dedik, gelmiyorlar. Bu yeni Kenan Evren modelidir. Kenan Evren’le Tayyip Erdoğan arasında temel iki üç fark var. Birinin apoletleri vardı bunun döneminde yok, onun döneminde idamlar vardı bunun döneminde yok. Onun dışında yaptığı şey aynı. Yazarlara çizerlere baskı var, haksız tutuklamalar var, poşu taktı diye çocuk aylarca hapiste kaldı, şimdi daha ağırını yaşıyoruz. Ortada 12 Eylül versiyonunun post modern bir tipini yaşıyoruz. Hala “CHP niye ön almak istemiyor” deniyor.
- Resepsiyonda yoktunuz. Manzarayı nasıl gördünüz?
Boykot tavrı değil. Ben 23 Nisan çocuklarının etkinliğine katılmayı tercih ettim. Çok da güzel oldu. Çocuklarla beraber oldum, özel boykot olsaydı hiç kimseyi göndermezdik.
- Eşli davetiye normalleşme olarak kabul edildi. Sizce de öyle midir?
Bir resepsiyondur, giderler gitmezler, kişiler hakkında yorum yapmam. Normalleşme diyorlarsa öyledir. Üzerinde çok durulacak bir şey değil.
- “Kamusal alanda türban sorunu çözüldü” yorumları yapıldı.
Kamusal alan bir kamu içindeki alan değildir. Cadde de, polis yolda bir şey sorarsa, yol da kamusal alandır. Kamu yetkilisiyle muhatap olduğunuz alandır.
- Daha önce yapılanlar çok tartışıldığı için normali de çok tartışıldı?
Daha önce, askerler BDP’liler olduğu için gelmiyorlar, gibi haberler çıkıyordu. Bu toplantıda BDP’liler var mıydı bilmiyorum, onun için mi katıldılar, bilmiyorum. Bizim açımızdan özel yasaklama getirmiş değiliz. Vekillerimizi serbest bıraktık.
- Sonuçta ana muhalefet partisi liderisiniz. Acaba daha açık söyleyebilir misiniz, neden gelmediniz?
Anıtkabir’e, Meclis Başkanımız Cemil Çiçek’in kabulüne katıldık. Resmi törenlere katıldık.
- Başörtülü yada türbanlı eşlerin gelmesi normal mi?
Geliyorlar zaten. Niye geliyorsunuz diye sorulması anlamsız zaten. Sorunlar olmuş, aşıldı, aşıldığı içinde memnunuz.
- Anayasa yapımında Başbakan “Masadan kalkan taraf olmayacağız” dedi. Sizin tutumunuz ne olacak?
Yeni anayasa yapılması konusunda CHP olarak her türlü desteği vermeye hazırız. En yetenekli, nitelikli vekilleri biz komisyona verdik. Başbakan’ın söylemlerinde çelişki var. Bir, “Masadan kalkmayacağız”, iki “Gerekirse biz başkalarıyla iş birliği yaparak anayasa değişikliği yaparız” diyor. Bu çelişki değil mi? Orda mısın, burada mısın? Biz anayasa yapılmasını istiyoruz, onunla ilgili kurallar belirlenmiş.
- Umutlu musunuz?
Ben umutsuz olmadım zaten...
Süreç ‘Cadı avına’ dönecek
- Özel yetkili mahkemelere karşıyız. Özel yetkili, mahkemelerin yaptığı soruşturmalara da karşıyız. Bu süreçle ilgili olarak Sayın Başbakan’ın bir açıklaması oldu, savcılara bir talimattır. Özel yetkili mahkemelerin savcılarına bir talimat. Siyasi otoriteden talimat alan bir yargılama düzeni, hukuku yargılar. Hukukun üstünlüğü değil egemen güçlerin üstünlüğü akla gelir. Aklımıza gelen de bu. Normalde hiç bu sürece müdahale etmemek gerekirdi. Hiçbir endişeniz olmasın. Bundan sonra da yine Sayın Başbakan’ın izniyle, talimatıyla, öngörüleriye, önceden bilgi verilerek pek çok operasyon yapılabilir. Bu süreç ’cadı avına’ dönecek” şeklinde konuştu.
Her bakan döneminde farklı fişlenmişim
Kılıçdaroğlu, “Benimle ilgili hemen her bakan döneminde farklı fişleme yapılmış. Biri ‘Komünist’, biri ‘Faşist’ demiş. Hatta ‘Aczmendi’ bile demişler” dedi.
Kılıçdaroğlu, geçen grup toplantısındaki konuşmasında “Genel Müdürlük yaptığı dönemde iki bakan hariç diğerleriyle kavga ettim” demişti. Dün de farklı bakanlar döneminde fişlendiğini söyleyen Kılıçdaroğlu, “Genel Müdür” olarak görev yaptığı dönemde 9 hükümetle ve değişik partilere mensup 10 ayrı Çalışma ve Güvenlik Bakanı ile çalıştı. Kılıçdaroğlu’nun bu 10 bakan arasında sadece Mehmet Moğultay ve Nihat Matkap ile kavgalı olmadığı, diğer 8 bakanla çeşitli sorunlar yaşadığı biliniyor. Kılıçdaroğlu’nun birlikte çalıştığı bakanlar şöyle:
- 1991’de Mehmet Moğultay’ın kabine üyesi olduğu Demirel’in DYP-SHP koalisyon hükümeti döneminde Bağ-Kur Genel Müdürü oldu. 13 Mayıs 1992’de yine Moğultay döneminde SSK Genel Müdürlüğü’ne atandı.
- 1993-1996 arasında DYP-SHP koalisyonunda Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı olan SHP’li Nihat Matkap, Aydın Güven Gürkan, Ziya Halis, Ateş Amiklioğlu ile çalıştı.
- DYP-CHP koalisyonu niteliğindeki Çiller hükümetinde 1995-1996 tarihleri arasında CHP’li Bakan Mustafa Kul ile çalıştı.
- 6 Mart 1996 ile 28 Haziran 1996 tarihleri arasında ANAYOL koalisyonu ile kurulan Yılmaz hükümetinde Emin Kul ile çalıştı.
- 28 Haziran 1996’da kurulan Erbakan’ın Refahyol koalisyon hükümetinin Bakanı Necati Çelik ile çalışırken 20 Eylül 1996’da görevden alındı.
- 1997’de yeniden SSK Genel Müdürü oldu ve 30 Haziran’da ANASOL-D koalisyonu ile kurulmuş olan Yılmaz hükümetinin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Nami Çağan ile çalıştı.
- 1999’da kurulan Ecevit’in ANAP ve MHP ile kurduğu koalisyon hükümetinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nı üstlenen Yaşar Okuyan ile yaklaşık 6 ay çalıştıktan sonra kendi isteğiyle emekliye ayrıldı.
Demirel bana hiç kimse için vekil önerisinde bulunmadı
- Süleyman Demirel’i kılavuz etme iddiaları, tartışmaları da sürüyor...
O da yalan. Gerçekten yalan. Demirel’e bir sefer gittim. Bülent Ecevit’i anma programı içindi. Konuşma yapıp yapamayacağını sordum, “Gelirim” dedi. Ecevit’in en büyük siyasi rakibiydi, o yüzden tercih ettik. Kamuoyunun dikkatini çeker diye düşündük. Geldi konferans verdi. Niye bunu söyler, hangi gerekçeyle söyler? Bir başbakanın bunları kamuoyunda dile getirmesi akıl almaz. Ne diz çökmesi, ne bir şey, bizim böyle bir kültürümüz yok. Sen kimin önünde diz çöküyorsun arkadaş? Daha düzeyli bir tartışma isteriz. Ekonomiye girmiyor mesela. Demirel’le siyasi bir alışverişimiz yok, tamamen hayal ürünü, ama Demirel’e saygı duyarım. Her politikacıya saygı duyduğum gibi ona da saygı duyarım.
- Sayın Haberal’ın adaylık sürecinde etkisi olduğu iddiası?
O da hayal ürünü. Bu konuda açıklamalar da yaptım. Sayın Demirel bana, hiç kimseyi vekil göster, diye telkinde bulunmadı, önerisi de olmadı. Önerse de kabul ederim. Ama olmadı, olmayan bir şeyi niye saklayayım?
- Üsluptaki bu sertleşme seçim hazırlığı olabilir mi?
Yorumlanabilir evet. Ama bu sertleşme ona Cumhurbaşkanlığı yolunu açmaz. CHP’nin din düşmanı algısını kaldırıyoruz, yalanlarını tek tek ortaya koyuyoruz. Camiler nasıl kullanıldı, ortaya koyuyoruz. Dini siyasete alet etmeme kültürünü bu topluma getirmek istiyoruz. Saldırı silahlarını da onların elinden alacağız.
- Dine bu kadar girmesi Cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili olabilir mi?
Sanmıyorum. Oradan bizi sıkıştıracağını sanıyor ama bizi oradan sıkıştıramaz.
Genel Kurul’da Haberal’ın iddianamesi okunacak
- Bakan Hayati Yazıcı Silivri adaylarının darbe davalarını sulandırma için aday gösterildiğini iddia etti . Ne diyeceksiniz?
Silivri davalarını sulandıran savcıların iddianameleri. Hamizdat’ı okursanız bütün ayrıntıları görürsünüz. Vekillerimizden Ömer Suha Aldan önümüzdeki hafta Genel Kurul’da (TBMM) Haberal’ın iddianamesini okuyacak. Örneğin, yanlış hatırlamıyorsam Hurşit Tolon bir parti kurmak istiyorlar, Haberal’ı davet ediyorlar. Haberal kabul etmiyor. Bir şey olursa ben partide yer almak istemiyorum, diye bant kaydı var. Eğer partimize gelirsen emrinde olacağız, diyor. Bunun üzerine Haberal’ı Ergenekon’un bir numarası yapıyorlar. Davayı sulandıran savcıların iddianameleri. Varsa darbe teşebbüsü adam gibi soruşturun.
- Tutuklu vekillerin durumunda bir çözüm gözüküyor mu?
Bizim hazırladığımız kanun teklifini sayın Meclis Başkanı diğer grup başkanvekillerine de verdi. Onlar görüşecek. Sanıyorum kabul edilir.
Siyasetçi için tehlikeli şey sanatçıyla uğraşmaktır
- İstanbul Büyükşehir tiyatrosu tartışmasına nasıl bakıyorsunuz?
Bir siyasetçi için en tehlikeli şey sanatçı ile uğraşmaktır. Sanatçının yazdığı kalıcıdır siyasetçinin geçicidir. Sanatçı bir şey söyleyince sizin ayıplarınızı gelecek kuşaklara taşır. Siyasetçinin sanatçı ile tartışması lehine değildir.
Başbakan’ın yakın tarihten intikam alma çabası var
Haberin Devamı